29 Eylül 2009 Salı
Armut Domates
Ama bu sarı domatesleri ilk defa gördüm. Hayran kaldım hem görüntüsüne hem tadına.. Süs kabakları olur onların minyatür hali gibi.. Salataları süslemek için harika olurdu.
Buraya yazmadan önce biraz araştırdım. Sarı Cherry domates veya Armut domates diye geçiyor adı.. Hatta özellikle Gümüşlükte reçeli yapılıyormuş. Tatlımsı bir tadı var. Çok reçel seven biri olmama rağmen, reçelini de çok merak ettim. Belki bilen vardır ama ben ilk defa duydum.
Bu güzel domatesleri sizlerle paylaşmak istedim, hemen fotoğrafladım..
buda benim keyif tabağım :) yanında daa mis gibi çay...
Kirpinin Zerafeti
· Turkuvaz Kitap· Basım Tarihi : 10 - 2008· Sayfa Sayısı : 280
On üçüncü yaş gününde intihar etmeyi planlayan on iki yaşında, son derece zeki ve üstün yetenekli bir kız çocuğuyla, müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu elli dört yaşında bir kapıcının, kibar bir Japon beyefendisi sayesinde gelişen sıra dışı dostluğunu anlatan Kirpinin Zarafeti, Fransa'da yayınlandığı 2007 yılında 1.100.000 adetlik baskı sayısına ulaşan, göze çarpmayan güzellikleri yücelten, sınıflar ve nesiller ötesi bir dostluğu konu edinen zarif ve etkileyici bir roman. Her şeyin, özellikle de hayata dair mutlak olguların ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren nefis bir kitap. Barbery hayatın küçük keyiflerini, her şeyin Marcel Proust'un o sonsuz nostaljisi ile dengede olduğu muhteşem anları yakalamayı başarıyor.
“Romanın kahramanları müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu 54 yaşında sıra dışı bir kapıcı kadın Renee, hemen her konuda bilgili kibar bir Japon beyefendisi ve bir yıl sonra yaş gününde intihar etmeyi planlayan 12 yaşında, son derece zeki ve üstün yetenekli bir kız çocuğu olan Paloma. Aynı apartmanda yaşayan ve yolları hiç kesişmeyen kız ve kapıcı kadın binada daire kiralayan Japon beyefendi aracılığıyla tanışıyorlar. Onların tanışmalarına kadar geçen sürede, küçük kızın ve kapıcı kadının bakış açılarından apartmanda yaşayan Fransız zenginlerinin yaşam biçimlerine şahit oluyoruz. Bu sırada Renee ve Paloma’nın günlükleri aracılığıyla bol bol felsefi çözümleme de okuyoruz. Zaman zaman felsefe dozunun arttığını söylemeliyim. Özellikle kapıcı kadının hayat felsefesi sayfalarca sürüyor ve yoruyor. Ama bu bile bizi romanın akışından kopartamıyor. Zaten Japon adamın gelişiyle roman daha da akıcılaşıyor. Bu üçlünün çeşitli biçimlerde bir araya gelmeleri ile roman iyice formunu buluyor. Özellikle kapıcı kadının apartman sakinlerinden kendini gizleme çabaları, onlar hakkındaki gözlemleri, Paloma’nın evde ve okulda yaşadıkları romanı eğlenceli hale getiriyor.” (Metin Celal, 28.5.2009.)
“Her şeyin, özellikle de hayata dair mutlak olguların ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren nefis bir kitap” (Le Soir)
“Yılın keşfi” (Le Figaro)
Entelektüel Micheel Renee, hayatın anlamının, güzelliğin asla gibi zamanlamada saklı kaldığına inanır ve olduğundan farklı olamayacağına göre olduğu şeye dair susmayı tercih eder.
“Hayatın anlamı vardır ve bunu da büyükler bilir” lafının herkesin inanmak zorunda kaldığı evrensel bir yalan, hayatın anlamsızlığının peşinde koşan insanların aslında zaman kaybettiklerine Paloma, bu anlamsızlığı yaşamamak için 13. Yaş gününde intihar etmeye karar verir.
Apartmana taşınan görmüş geçirmiş bir Japon beyefendisi olan Kakuro Ozu ile tanıştıktan sonra Paloma, Renee de kirpinin zerafetinin olduğunu söylüyor; dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar. Kapıcı kimliğini, entelektüel kişilik özelliğinin önünde tutarak, kirpinin tehlike anında dikenlerini dikleştirmesi gibi kendine savunma kalkanı yapıyor.
28 Eylül 2009 Pazartesi
Pazar günleri kendini şımartmalı insan...
MALZEMELER: ½ paket margarin (yumuşak, 125 gr.), 2 çorba kaşığı yoğurt (ben yoğurt yerine süt kullandım 1 su bardağı),1 yumurta,1 kabartma tozu veya kuru maya, 2- 5 su bardağı un Tuz
Hamurun 10-15 yerine çatal batırılır.
Buz devri-3
Filmin konusu:Buz Devri’nde hayat devam etmektedir… Scrat yine asla ele geçiremediği meşe palamudunun peşinde dolaşırken bu kez aşkla tanışır. Kılıç dişli kaplan Diego, artık yaşlandığını düşünmekte, Manny ve Ellie, yavruları minik mamutun doğmasını beklemektedirler. Öte yandan Tembel Sid, bulduğu dinozor yumurtalarından çıkan yavrularla kendine geçici bir aile kurmak isteyince, olanlar olur.
Kahramanlarımız Sid’i başına açtığı beladan kurtarmak için çıktıkları yolculukta, kendilerini yeni bir bitki örtüsünün yer aldığı, değişik vahşi hayvan türlerinin yaşadığı gizemli ve tehlikeli bir dünyada bulurlar.
Kör kuyu
Kuyunun üzerinden geçerken, zamanla tahta çürür ve toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemez, eşek kuyuya düşer. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranır, bağırır kendi dilinde.
Sesini duyan sahibi gelip bakar ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalır. Sonunda karar verilir ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atarlar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döker. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir . Ve sonunda yukarıya kadar çıkar.
Köylüler ağzı açık bakakalır.
Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.
Kör kuyuda olsak bile...
25 Eylül 2009 Cuma
Naneli poğaça
3/2 paket margarin
1 çay bardağı sıvı yağ
2 çorba kaşığı yoğurt 1 paket kabartma tozu
Alırı kadar un
Tuz
2 dolu çorba kaşığı kuru nane
Çörek otu
NANENİN FAYDALARI : Öncelikle hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır. Gaz söktürür. Karaciğer yetersizliğini giderir. Safra akışını düzenler. Mide ağrılarını keser. Bağırsaklarında problem yaşayanlar için birebirdir. Bağırsak spazmını giderir. Nefes almayı kolaylaştırır. Astım, grip, bronşit ve öksürükte faydalıdır.
İçerisindeki B vitamini sayesinde sinir rahatsızlıklarına iyi gelir. Sinirleri kuvvetlendirir. Sükunet verir. Heyecanları ve korkuyu yatıştırır.
Kusmaları önler. Bu nedenledir ki, mide bulantılarında limonla birlikte kaynatılarak tüketilmesi tavsiye edilir… Migren, uykusuzluk ve baş dönmelerinde faydalıdır. El ayak titremesi, dil tutukluğu, felç ve uykusuzlukta kullanılır. Kalbi kuvvetlendirir. Sinirsel kalp çarpıntılarını keser. Anne sütünü artırır. Adet günlerinin ağrısız olmasını sağlar. Soğuk algınlığında faydalıdır. Bağırsak solucanlarının düşürülmesinde yardımcı olur. İdrar söktürür.
Karakız tatlısı
1 paket margarin
1 çay bardağı pudra şekeri
2 tane yumurta
1 çay bardağı irmik
1 çay bardağı sıvıyağ
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
Alırı kadar un
Haşhaş (yarım paket kadar)
5 su bardağı tozşeker
5 su bardağı su
Biraz limon
Ama bence benekli tatlı veya bitli tatlı da olabilirmiş...
Mantarlı et sote
Yarım kilo yağsız kuşbaşı et
2 tane kuru soğan
1/2 kilo mantar
2 çorba kaşığı salça
Biraz kekik
Tuz
Sıvıyağ
YAPILIŞI:kuşbaşı eti tencereye alıp suyunu çekene kadar pişirelim. Suyunu çekince içine doğranmış soğanı ve yağı ilave edip kavuralım.Doğranmış mantarlarıda ekleyelim. Salçayı ve kekiği ilave edip, tencerenin ağzını kapatıp pişmeye bırakalım. Suyunu çekmek üzereyken tuzunu ilave edelim. Suyunu çekince servis yapalım.
Notum : Mantar bol miktarda su saldığından etin pişmesi için ayrıca su ilave etmeme gerek kalmadı. Ben pilavla birlikte servis yapmayı tercih ettim.
Mantarın yararları : Bol miktarda kalsiyum, fosfor, potasyum gibi mineraller ihtiva eden mantar, çok az miktarda şeker ve yağ ihtiva ettiğinden kalorisi de oldukça düşük.Bol miktarda demir minerali içeren mantar, kansızlığa iyi gelir.Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnci arttırır.Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu özelliği vardır.İçerdiği Protein değeri sayesinde etin yerini tutar. Düşünme ve öğrenme yeteneğini geliştirir.Bedensel gelişimi destekler.Yorgunluğu giderir. Göze ve vücuda kuvvet verir
Yemek pişirmek için 20 farklı öneri
1. Sebze yemeği yaparken, bir kilo sebzeye iki yemek kaşığı sıvıyağ koyun. Etli sebze yemeklerinde ise dışarıdan yağ ilavesi yapmanıza gerek yok.
24 Eylül 2009 Perşembe
Mevsimine göre beslenelim.
Önemli bilgiler :
Meyveler doğal şeker içerir, ne kadar çok meyve tüketirsek beynimizdeki sinir hücreleri de o kadar gelişir, meyve yemek hafızamızı canlandırır!
Meyveler mükemmel lif kaynağıdır!
Meyveler vitamin ve mineral açısından çok zengindir!
Az kalorilidirler ve kilo aldırmazlar!
(Ancak rejim sırasında kalorisi nispeten yüksek olan incir, muz ve üzümden uzak durun)
Bol miktarda antioksidan içerirler!
Meyveleri aç karnına yemek sindirimi kolaylaştırır!
En sevdiğim kurabiye : Kaya kurabiye
2 yumurta
1 paket (250 gr) margarin (oda sıcaklığında yumuşamış) Ben 3/2 gibi kullanıyorum margarini.. çocuklar varsa mutlaka tereyağ kullanıyorum.
1/2 çay bardağı sıvı yağ
1 su bardağı kuru üzüm
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
yarım su bardağı toz şeker
aldığı kadar un (~3,5 su bardağı)
önce margarin, yumurta ve şekeri karıştırın. ardından üzümü ve cevizi ekleyin. 2 bardak kadar unu ekleyip üzerine vanilya ve kabartma tozunu katın. devamlı yoğurarak ve un ekleyerek elinize yapışmayan yumuşak bir hamur elde edin.
hamurdan parçalar koparıp yamuk yumuk şekiller verin. hepsini tepsiye dizin. önceden ısınmış 175C fırında üzerleri hafif kızarana kadar pişirin.
Kurabiyenin tadı durdukça daha da güzelleşiyor, bayatlamıyor. Ben 3-4 gün işyerine getiriyorum mesela..
Tarifin aslında ceviz var ancak ben cevizli hiç yapmadım. Kuru üzümlü yapıyorum hep, evde kayısı varsa kayısıda ekliyorum müthiş güzel oluyor tadı..
Şeker miktarını azaltıp pudra şekeride ekleyebilirsiniz biraz.
Yemek pişirmek bir sanattır.
Zaten içine sevgi katılmayan, aşk ve tutku olmadan yapılan her iş sıradan değilmidir? Öylesine yapılmış alelade..
Emek vermeden, tutkuyla yapılmadan, içine kendini, sevgini katmadan yapılan hangi iş başarılı olmuştur ki.
Yemek yapmak, mutfakta olmak hep bir zorunluluk olarak gelmiştir bana.. hiçbir zaman ilgimi çeken bir alan olmamıştır.
İyi bir yemek yiyiciyimdir ben. Ama yediğim enfes bir tadı merak edip sormamışdır hiç, nasıl yapıldı diye? Nedense merak uyandırmamıştır bende mutfak.. Bahanelerimde hazırdır zaten her zaman.. öğrenciyim, çalışıyorum vakit mi var mutfakta birşeyler bişirmeye.. Annem çok hamarattır benim, inanılmaz leziz şeyler pişirir, belkide onun bu becerisi altında ezilmişimdir.. Evlenmeden önce annemin sitemlerinden biraz olsun kurtulabilmek için ucundan azıcık yardımcı olduğum, evlendikten sonra ise sudan çıkmış balığa döndüğüm yerdir mutfak..
Ne zor iştir yemek yapmak.. Saatlerce hazırlanması süren ve genelde sofraya oturduğumuzda yarım saatte tükettiğimiz, karnımızın doymasını sağlayan, ağzımızda leziz tadlar bırakan yemekler.. herkesin farklı damak zevklerini de unutmamak gerekli tabi..
Benim genel olarak yemeğe düşkünlüğüm yoktur.. farklı lezzetleri tatma merakımda yoktur. Gelenekçi ve tutucuyumdur yemek konusunda.. Bana göre yemek yemek bir ihtiyaçtır sadece. Yaşamak için nefes alıp verme gibi bişey.. o nedenle mutfakta fazlaca zaman geçirmenin de bir anlamı yoktu benim için..
Ama bu yıl acayip heyecan vermeye başladı bana yemek pişirmek, hamurla uğraşmak, üretmek, mutfakta olmak.. Mutfağımla barış imzaladım sanki.. evin en sevdiğim yeri oldu bir anda.. Mutfağıma alışma turlarım daha hamileliğimde başladı aslında.. küçük bir can vardı sorumlu olduğum. Hem sağlıklı hem leziz şeyler yapıp yedirmeliydim ona.. Helede yaptıklarım başkaları tarafından beğenildikçe, övgüler aldıkça acayip heves geldi bana.. sürekli aklım yeni bir şeyler öğrenip pişirmekte..
Yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere ben mutfak konusunda usta yada gurme değilim.. öğrenme hevesiyle yanıp tutuşan meraklı bir öğrenciyim sadece.. Ama annem el verdi sanırım bana.. Yaptıklarımda lezzetli yabana atılır cinsten değil hani..
Denemelerimi burada paylaşmak istiyorum. Benimle birlikte yeni lezzetler öğrenmeye varmısın yokmusun?
23 Eylül 2009 Çarşamba
26. kilometre / Cengiz Alkış
Hayat maratonunda kaçıncı kilometredesiniz?
Kişisel Gelişim serisi / iş yaşamı / Elma yayınları
“Başarı ve mutluluğu formüle etmeye çalışmak zordur. Çünkü bu, kör bir insanın diğer körlere “kırmızı”yı tanımlamasından farklı bir şey değildir.”
Kemal bey şaşkın bir ses tonuyla sordu :
- Nedir?
- Sizin maratoncunun başarısı sadece iş hayatıyla sınırlı. Bense önemli olanın hayatın bütününde 26. Kilometreye ulaşmak olduğuna inanıyorum. Karşılaştığınız bazı zorlukların, çözümsüzlüklerin ve büyük başarısızlıkların getirdiği çaresizlikle kendinizi yalnız hissetseniz bile, sağduyuyu kaybetmemek önemlidir.
Hayatın bütününe bakmak, bazı şeyleri kaybetmenin hayatın sonu olmadığını anlamak gerekir. Ancak bazı şeyler varki onlara olanca gücümüzle sarılmalıyız.
Ailemizi ve dostlarımızı unutmamak, sağlığımızı kaybetmemek yada düşüncelerimizin yağlanmasını engellemek, sürekli üretken olmamızı sağlayacak ortamı oluşturmak, içimizdeki “biz”i harekete geçiren güzel duyguları öldürmemek ve doğru düşünme yeteneğini kaybetmemek gibi. Bunlar çok önemli Kemal bey.
Bunlar olmadan eriştiğiniz yer neresi olursa olsun, isterse hayallerinizdeki zirve olsun; içinde mutluluğun olmadığı, kendinizin inanmadığı yada kabul edemediği metotlarla elde edilen bir başarı olduğu için ulaştığınız bu yerin kısa sürede çöktüğünü göreceksiniz. Yani önemli olan hayatın bütününde 26. Kilometreye ulaşmaktır.
Kitabı okurken kendimi yarışlardaki gibi yüksek bir temponun içinde buldum. Yazar, hayat maratonunu da kendinize inanarak, çok çalışarak, mücadele ederek tamamlayabileceğinizi gözler önüne seriyor.
Hayat, bir kitap okumak için bile yaşanmaya değer.
Kitap; bir dost, bir arkadaş, bir sırdaş…
Kitap, çocukluğumuz, çocukluk kahramanlarımız…
Kitap, hayallerimiz, hayal ettiklerimiz ve biz..
Kitaplar çok pahalı
İşten geldim, yorgunum
Öğrenciyiz abi
Oku oku nereye kadar?.. ve daha birçoğu
Bir yılda kişi başına okuma sayıları :
Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor
Bir işviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor
Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 kitap düşüyor
Kitap okumak için :
Türkiye’de bir kişinin ayırdığı zamanın;
300 katını bir Norveçli ayırıyor.
210 katını bir Amerikalı ayırıyor.
87 katını bir İngiliz ayırıyor.
87 katını bir Japon ayırıyor.
Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan 3 kat fazla
Türkiye’de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28.Sadece 4 anne babadan biri çocuklarının okuma alışkanlığını geliştirmek için çaba harcıyor.
Çikolata... (hımm bayılırım)
Bazen en güçlü aşkların ifadesi, bazen aşk acısının en güçlü ilacı.
Yüzyıllardır onunla anlam kazandı sözler, dokunuşlar mutluluklar...
18 Eylül 2009 Cuma
Nice yıllara ben...
İlk merhaba
Çünkü Güzellikler paylastıkça çoğalır..
Paylaşmak çoğalmaktır...
Hayatta paylaşmak kadar güzel birşey yoktur.
Güzellikler çoğalsın diye...
Paylaşmayı çok sevdiğim için..
Ürettiklerimi düşündüklerimi paylaşabilmek için ...
Hayatıma bir yenilik getirmesi için..
yeni yaşımla birlikte yeni birşeyler yaratmak istediğim için..
benim de artık bir bloğum olsun diye..
kendim için birşeyler yapmak istediğim için..
sadece bana ait olan birşey olsun diye..
canım istedigi icin :)