29 Eylül 2009 Salı

Armut Domates

Cherry domatesi hem tadı hemde salatalardaki dekoratif görüntüsü nedeniyle çok severim.
Ama bu sarı domatesleri ilk defa gördüm. Hayran kaldım hem görüntüsüne hem tadına.. Süs kabakları olur onların minyatür hali gibi.. Salataları süslemek için harika olurdu.
Buraya yazmadan önce biraz araştırdım. Sarı Cherry domates veya Armut domates diye geçiyor adı.. Hatta özellikle Gümüşlükte reçeli yapılıyormuş. Tatlımsı bir tadı var. Çok reçel seven biri olmama rağmen, reçelini de çok merak ettim. Belki bilen vardır ama ben ilk defa duydum.

Bu güzel domatesleri sizlerle paylaşmak istedim, hemen fotoğrafladım..




buda benim keyif tabağım :) yanında daa mis gibi çay...

Kirpinin Zerafeti

Muriel Barbery
·
Turkuvaz Kitap· Basım Tarihi : 10 - 2008· Sayfa Sayısı : 280

On üçüncü yaş gününde intihar etmeyi planlayan on iki yaşında, son derece zeki ve üstün yetenekli bir kız çocuğuyla, müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu elli dört yaşında bir kapıcının, kibar bir Japon beyefendisi sayesinde gelişen sıra dışı dostluğunu anlatan Kirpinin Zarafeti, Fransa'da yayınlandığı 2007 yılında 1.100.000 adetlik baskı sayısına ulaşan, göze çarpmayan güzellikleri yücelten, sınıflar ve nesiller ötesi bir dostluğu konu edinen zarif ve etkileyici bir roman. Her şeyin, özellikle de hayata dair mutlak olguların ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren nefis bir kitap. Barbery hayatın küçük keyiflerini, her şeyin Marcel Proust'un o sonsuz nostaljisi ile dengede olduğu muhteşem anları yakalamayı başarıyor.

“Romanın kahramanları müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu 54 yaşında sıra dışı bir kapıcı kadın Renee, hemen her konuda bilgili kibar bir Japon beyefendisi ve bir yıl sonra yaş gününde intihar etmeyi planlayan 12 yaşında, son derece zeki ve üstün yetenekli bir kız çocuğu olan Paloma. Aynı apartmanda yaşayan ve yolları hiç kesişmeyen kız ve kapıcı kadın binada daire kiralayan Japon beyefendi aracılığıyla tanışıyorlar. Onların tanışmalarına kadar geçen sürede, küçük kızın ve kapıcı kadının bakış açılarından apartmanda yaşayan Fransız zenginlerinin yaşam biçimlerine şahit oluyoruz. Bu sırada Renee ve Paloma’nın günlükleri aracılığıyla bol bol felsefi çözümleme de okuyoruz. Zaman zaman felsefe dozunun arttığını söylemeliyim. Özellikle kapıcı kadının hayat felsefesi sayfalarca sürüyor ve yoruyor. Ama bu bile bizi romanın akışından kopartamıyor. Zaten Japon adamın gelişiyle roman daha da akıcılaşıyor. Bu üçlünün çeşitli biçimlerde bir araya gelmeleri ile roman iyice formunu buluyor. Özellikle kapıcı kadının apartman sakinlerinden kendini gizleme çabaları, onlar hakkındaki gözlemleri, Paloma’nın evde ve okulda yaşadıkları romanı eğlenceli hale getiriyor.” (Metin Celal, 28.5.2009.)

Her şeyin, özellikle de hayata dair mutlak olguların ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteren nefis bir kitap” (Le Soir)
“Yılın keşfi” (Le Figaro)

Entelektüel Micheel Renee, hayatın anlamının, güzelliğin asla gibi zamanlamada saklı kaldığına inanır ve olduğundan farklı olamayacağına göre olduğu şeye dair susmayı tercih eder.
“Hayatın anlamı vardır ve bunu da büyükler bilir” lafının herkesin inanmak zorunda kaldığı evrensel bir yalan, hayatın anlamsızlığının peşinde koşan insanların aslında zaman kaybettiklerine Paloma, bu anlamsızlığı yaşamamak için 13. Yaş gününde intihar etmeye karar verir.
Apartmana taşınan görmüş geçirmiş bir Japon beyefendisi olan Kakuro Ozu ile tanıştıktan sonra Paloma, Renee de kirpinin zerafetinin olduğunu söylüyor; dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar. Kapıcı kimliğini, entelektüel kişilik özelliğinin önünde tutarak, kirpinin tehlike anında dikenlerini dikleştirmesi gibi kendine savunma kalkanı yapıyor.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Pazar günleri kendini şımartmalı insan...

KOLAY PİZZA
MALZEMELER: ½ paket margarin (yumuşak, 125 gr.), 2 çorba kaşığı yoğurt (ben yoğurt yerine süt kullandım 1 su bardağı),1 yumurta,1 kabartma tozu veya kuru maya, 2- 5 su bardağı un Tuz
ÜZERİ İÇİN: 2- 3 sivri biber, 1- 2 domates
Küçük bir parça sucuk, sosis, zeytin, kaşar peyniri, 1-2 kaşık Domates salçası
YAPILIŞI: 1- Un elenir, ortasına yumuşak margarin, yoğurt, yumurta, tuz, kabartma tozu konup yoğrulur. Üzeri örtülüp 15 dk. dinlendirilir. Hamur, 25- 30 cm. çapında bir tepsinin kenarlarının yarısına çıkacak kalınlıkta açılır veya elle yuvarlak olacak şekilde şekil verilir, tepsiye yerleştirilir.
Hamurun 10-15 yerine çatal batırılır.
2- Sıcak su ile domates salçası karıştırılır hamurun üzerine dökülür 3- Sucuk, sosis, biber, domates küçük küçük doğranır. Zeytinler çekirdekleri çıkartılıp, Hamurun üzerine yerleştirilir.
3- 190 derece fırında pişirilir. pişmesine 5-10 dakika kala üzerine kaşar peyniri rendelenir. peynirler eriyene kadar biraz daha pişirilir.
Notum : Pazar günü de olsa bu pizzanın zamanında sofrada olabilmesi için uykudan biraz feragat etmek gerekiyor.. hazırlanması okadar da kısa sürmüyor... Ben sebzeli pizzaları çok seviyorum. Özelliklede ıspanaklı ve rokkalı olanlarını.. ama buda nefisti.. Helede menünün zengin olduğu uzun kahvaltıların yapıldığı pazar sabahında..
Üstteki resimde piştikten sonraki hali.. Afiyet olsun :)

Buz devri-3

Bu filmi görmediyseniz, artık son zamanları, birkaç sinemada yayınlanıyor diye biliyorum.. Mutlaka siz ve çocuklarınız izleyin..
biz ben yıllık izindeyken gitmiştik. 3 boyutlu izlemedik ama çok eğlenceliydi.. Oğluş için gitmiştik ama bizde büyük bir zevkle izledik. Daha önce dinazorlardan korkan oğlum için endişelenmiştim aslında ama korktuğumuz gibi olmadı.. büyük bir ilgiyle izledi.. kormuyorum ki bu çizgi film dedi.. :)

Maceraya hazır olun… Buz Devri’nin sıfırın altında yaşayan cesur kahramanları mükemmel bir macera ile geri dönüyorlar… Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı‘nda Manny, Diego, Sid ve arkadaşları dinozorların yaşadığı devre giderler ve kendilerini aklını kaçırmış gibi duran değişik hayvan türleriyle eğlenceli olduğu kadar tehlikeli bir maceranın tam ortasında bulurlar… Bu tehlikeli macerada kahramanlarımıza tek gözlü bir gelincik olan Buck yardım edecektir… 1 Temmuz 2009‘da gösterimde…

Filmin konusu:Buz Devri’nde hayat devam etmektedir… Scrat yine asla ele geçiremediği meşe palamudunun peşinde dolaşırken bu kez aşkla tanışır. Kılıç dişli kaplan Diego, artık yaşlandığını düşünmekte, Manny ve Ellie, yavruları minik mamutun doğmasını beklemektedirler. Öte yandan Tembel Sid, bulduğu dinozor yumurtalarından çıkan yavrularla kendine geçici bir aile kurmak isteyince, olanlar olur.

Kahramanlarımız Sid’i başına açtığı beladan kurtarmak için çıktıkları yolculukta, kendilerini yeni bir bitki örtüsünün yer aldığı, değişik vahşi hayvan türlerinin yaşadığı gizemli ve tehlikeli bir dünyada bulurlar.

Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı / Ice Age: Dawn of the DinosaursYönetmen: Carlos Saldanha, Mike Thurmeier Seslendirenler: Simon Pegg, Seann William Scott, John Leguizamo, Denis Leary, Queen Latifah, Josh Peck, Joey King, Ray Romano, Chris Wedge, Karen Dishe Türü: Animasyon Yapım: 2009 ABD yapımı Gösterim Tarihi: 1 Temmuz 2009 (Tiglon)Web Sitesi:
http://www.iceagemovie.com/

Kör kuyu


Günlerden bir gün, köyün birinde, adamın birinin eşeği, ağzı tahtayla kapatılmış üzerine de toprak dökülmüş.
Kuyunun üzerinden geçerken, zamanla tahta çürür ve toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemez, eşek kuyuya düşer. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranır, bağırır kendi dilinde.

Sesini duyan sahibi gelip bakar ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalır. Sonunda karar verilir ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atarlar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döker. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir . Ve sonunda yukarıya kadar çıkar.
Köylüler ağzı açık bakakalır.

Hayat, bazen üzerimize gelir.
Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.
Kör kuyuda olsak bile...

25 Eylül 2009 Cuma

Naneli poğaça

MALZEMELERİ:
3/2 paket margarin
2 tane yumurta (1'inin sarısını üstüne ayırın)
1 çay bardağı sıvı yağ
2 çorba kaşığı yoğurt 1 paket kabartma tozu
Alırı kadar un
Tuz
2 dolu çorba kaşığı kuru nane
Çörek otu
YAPILIŞI:Oda sıcaklığındaki margarinin içine 1 tam+1 yumurta akı, yoğurdu, sıvıyağı, tuzu ve naneyi katıp karıştıralım. İçine unu ve kabartma tozunuda ekleyip kulak memesi yumuşaklığında yoğuralım. İstediğimiz şekli verip tepsiye dizelim. Üstüne yumurta sarısı sürüp çörek otu serpelim. Isıtılmış 175'C fırında pişirelim.

Notum : Ben naneyi çok seviyorum o nedenle bana göre çok lezzetli bir poğaça oldu. Ayrıca bu kez hamura evdeki kırıklanmış beyaz peynirleri de kattım daha da leziz oldu. Ben yoğurdu hep fazla kullanıyorum poğaça hamurlarımda, 1 su bardağına yakın hem hamur fazla oluyor hemde daha puf puf. Ben çörekotu eklemedim üstlerine.

NANENİN FAYDALARI : Öncelikle hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır. Gaz söktürür. Karaciğer yetersizliğini giderir. Safra akışını düzenler. Mide ağrılarını keser. Bağırsaklarında problem yaşayanlar için birebirdir. Bağırsak spazmını giderir. Nefes almayı kolaylaştırır. Astım, grip, bronşit ve öksürükte faydalıdır.
İçerisindeki B vitamini sayesinde sinir rahatsızlıklarına iyi gelir. Sinirleri kuvvetlendirir. Sükunet verir. Heyecanları ve korkuyu yatıştırır.
Kusmaları önler. Bu nedenledir ki, mide bulantılarında limonla birlikte kaynatılarak tüketilmesi tavsiye edilir… Migren, uykusuzluk ve baş dönmelerinde faydalıdır. El ayak titremesi, dil tutukluğu, felç ve uykusuzlukta kullanılır. Kalbi kuvvetlendirir. Sinirsel kalp çarpıntılarını keser. Anne sütünü artırır. Adet günlerinin ağrısız olmasını sağlar. Soğuk algınlığında faydalıdır. Bağırsak solucanlarının düşürülmesinde yardımcı olur. İdrar söktürür.



Karakız tatlısı

MALZEMELER:
1 paket margarin
1 çay bardağı pudra şekeri
2 tane yumurta
1 çay bardağı irmik
1 çay bardağı sıvıyağ
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
Alırı kadar un
Haşhaş (yarım paket kadar)


Şerbeti İçin:
5 su bardağı tozşeker
5 su bardağı su
Biraz limon

YAPILIŞI:Şerbeti kaynatıp bir kenarda soğumaya bırakalım.Hamuru için margarini şekerle karıştıralım içine 1 tam+1 yumurta sarısı (yumurta akını tatlının dışına bulamak için ayırıyoruz), irmik, sıvıyağ, un, vanilya ve kabartma tozunu koyup yoğuralım.Ceviz büyüklüğünde toplar yapıp yumurta akına batıralım.Sonra haşhaşa bulayıp tepsiye dizelim. Isıtılmış 175'Cde kızartalım. Fırından çıkınca soğumuş şerbeti döküp şerbetini çekmesini bekleyelim.
 Notum : Bu tatlıyı ilk defa bayram için arife günü denedim, bayramda pek misafirimiz olmasada, değişik bir tatlı yapmak istedim.. hatta birazını annemlere giderken götürdüm. Hiç tatmadan daha.. Gittiğimde dayımlar oradaydı, hemen ikram ettim. Çok hafif ve değişik bir tatlı olduğunu söylediler. başarılı bulundu. bundan sonra sürekli yapılacaklar listemde olacak. tatlının orjinal tarifinde karakız tatlısıydı adı. Tarif keyifle takip ettiğim http://www.birseninmutfagi.com/  adresinden... :)
Ama bence benekli tatlı veya bitli tatlı da olabilirmiş...


Haşhaş Tohumu : Küçük bir Haşhaş Tohumunun ne denli mükemmel bir yuvarlaklığa sahip olduğuna hayran hayran baktığınız oldu mu hiç? Yüzyıllardır ekimi yapılan haşhaşın ilk olarak nasıl ve nerede yetiştirilmeye başlandığı belli değildir. Bâzı yazarlara göre Akdeniz havzası, Anadolu ve Mezopotamya’dır. Türklerin eski anayurtları olan Orta Asya’da haşhaş ziraatını yapmakta oldukları ve göçler ile bu kültürü etrafa yaydıkları düşünülmektedir. Etiler zamanında Anadolu’da haşhaş ekimi yapıldığı arkeolojik kazılarla ortaya çıkmıştır. Anadolu birçok coğrafik ve ekolojik haşhaş gruplarının toplandığı bir yerdir.

Mantarlı et sote



MALZEMELER:
Yarım kilo yağsız kuşbaşı et
2 tane kuru soğan
1/2 kilo mantar
2 çorba kaşığı salça
Biraz kekik
Tuz
Sıvıyağ



YAPILIŞI:kuşbaşı eti tencereye alıp suyunu çekene kadar pişirelim. Suyunu çekince içine doğranmış soğanı ve yağı ilave edip kavuralım.Doğranmış mantarlarıda ekleyelim. Salçayı ve kekiği ilave edip, tencerenin ağzını kapatıp pişmeye bırakalım. Suyunu çekmek üzereyken tuzunu ilave edelim. Suyunu çekince servis yapalım.

Notum : Mantar bol miktarda su saldığından etin pişmesi için ayrıca su ilave etmeme gerek kalmadı. Ben pilavla birlikte servis yapmayı tercih ettim.

Mantarın yararları : Bol miktarda kalsiyum, fosfor, potasyum gibi mineraller ihtiva eden mantar, çok az miktarda şeker ve yağ ihtiva ettiğinden kalorisi de oldukça düşük.Bol miktarda demir minerali içeren mantar, kansızlığa iyi gelir.Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnci arttırır.Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu özelliği vardır.İçerdiği Protein değeri sayesinde etin yerini tutar. Düşünme ve öğrenme yeteneğini geliştirir.Bedensel gelişimi destekler.Yorgunluğu giderir. Göze ve vücuda kuvvet verir

Yemek pişirmek için 20 farklı öneri

Herkes yemek pişirebilir ama bazılarının pişirdiği tadından yenmez! Yemek pişirmek öyle bir meziyet ki kimilerine göre bir sanat.

1. Sebze yemeği yaparken, bir kilo sebzeye iki yemek kaşığı sıvıyağ koyun. Etli sebze yemeklerinde ise dışarıdan yağ ilavesi yapmanıza gerek yok.
2. Pişirirken yağda kızartma, kavurma yerine haşlama, fırında ızgara veya sulu ısıda pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz.
3. Yemeklere lezzet vermek için sadece yağa ve sosa odaklanmayın. Sebze ve baharatlarla farklı tatlar yaratın.
4. Sos ve çorbaları krema yerine düşük yağlı sütle pişirin.
5. Evde tuzu ve yağı daha az tüketmesi gereken birey varsa herkese aynı tencerede yemek pişirin. Daha sonra bir miktar ayırıp tuz ve yağ ilave edin.

BİR DE FIRINLAYARAK DENEYİN
6. Kurabiye ve keklerde şeker yerine kuru meyve veya az miktarda pekmez deneyin.
7. Dondurulmuş patatesi kızartmak yerine bir de fırınlayarak deneyin.
8. Yemek pişirmeye zamanınız yoksa sebzeyi haşlayıp salataya karıştırın veya yoğurtla deneyin.
9. Kek ve ya kurabiyelerde yağı azaltmak için yağsız süt tercih edin.
10. Izgaranızı sadece et, tavuk ve balık için değil, domates, biber, kabak, mantar, soğan dahil tüm sebzeler için deneyebilirsiniz.

POSALARI KEKE İLAVE EDİN
11. Tavaya yağ koymadan pişirme yapmak istiyorsanız biraz su damlatın ve kısık ateşte pişirme yöntemi uygulayın.
12. Fırında yağsız pişirme için yağlı kağıttan faydalanın.
13. Tavuğu haşladıktan sonra suyunu, üzerindeki yağı alıp daha sonra sebze veya çorbalarınıza ekleyebilirsiniz.
14. Katı meyve veya sebze sıkacağından çıkan posayı keklerin içine koyarak posa tüketiminizi artırabilirsiniz.
15. Bir yumurta ve iki yumurta beyazını karıştırın. Tavaya yağ yerine çok az su koyup sebzelerle beraber pişirin.

KURU MEYVELERDEN TATLI
16. Çay saati canınız börek isterse bir yufka içine üç yemek kaşığı lor peyniri, biraz maydanozla gözleme şeklinde dörde katlayın. Bir tatlı kaşığı zeytinyağla üç yemek kaşığı light yoğurdu üzerine sürün ve teflon tavada hafif ateşte iki yüzünü pişirin.
17. Pirinç yerine bulgur tercih edin. Glisemik indeksi düşük olan bulgur, kan şekeri seviyenizi dengeler, içerdiği lif ve proteinler pirince göre daha yüksektir. İki yemek kaşığı bulgur bir ince dilim ekmeğe eşittir.
18. Hamurlu ve yağlı tatlılar yerine meyveleri fırınlayın veya kuru meyvelerle tatlı yapmayı deneyin.
19. Meyve suyundan gelen kaloriyi azaltmak için sulandırın .
20. Domates ve soğanı yemeklerde bol kullanın. Kalori değeri düşük, su oranı yüksek olduğu için doyurucudur ve antioksidant kapasitesi yüksek.

Kıskandığım bir buluşma....

Bu masayı hatırlayan, masadakilere katkısı olan herkesi tarif vermeye bekliyoruz...
Buluşmayı da anlatabilirsiniz tabi...

24 Eylül 2009 Perşembe

Mevsimine göre beslenelim.




EKİM
Balık: Pamatu, lüfer, istavrit, barbunya, kılıç, mercan, sardalye.
Sebze: Mantar, fındık, ceviz, ıspanak, yerelması, pırasa, lahana,kıvırcık salata, kırmızı turp, karnabahar, havuç.
Meyve: Armut, ceviz, üzüm,elma, greyfurt, mandalina, muz.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin: Ekim ayında omega-3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol boltüketin. Ayrıca mantarlı nefisyemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, etve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.

KASIM
Balık: Mezgit, ringa
Sebze: Balkabağı, kabak, lahana, kereviz, pırasa, yeralması, havuç,ıspanak, karnabahar, pazı.
Meyve: Ceviz, kestane, üzüm, elma,muz, mandalina, nar, armut, kivi,greyfurt, Trabzon hurması.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastasıile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz. Balkabağını ayrıca etli sebzeyemeklerine de ilave edebilirsiniz. İçerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.

ARALIK
Balık: Levrek.
Sebze: Balkabağı, lahana, yerelması, pırasa, brüksel lahanası,karnabahar, ıspanak, kereviz, havuç, pazı, kara lahana.
Meyve: Elma, mandalina, portakal, nar, armut, muz, kivi, kestane,greyfurt, ayva, Trabzon hurması.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak için sağlıklı beslenin.Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz, elma ve kuruyemişleri bol tüketin.

OCAK
Balık: Kefal, tekir,kırlangıç, strongilos, levrek,
Sebze: Kereviz, lahana, brüksel lahanası, brokoli, havuç, pırasa,ıspanak,pazı, karaturp, kırmızı turp
Meyve: Elma,nar, portakal, armut, ayva, greyfurt
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorbaları sofranızdan eksik etmeyin.Hareketsiz geçen soğuk kış günlerinde çorbalar bağırsak sisteminidüzenler.Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çoktüketilmesi gereken besinlerden.

ŞUBAT
Balık: Uskumru, istavrit, lüfer, palamut, tekir, kefal, kalkan, gümüşbalığı,
Sebze: Brokoli, brüksel lahanası, karnabahar, pazı, ıspanak, pırasa, pancar,defneyaprağı, havuç, turp.
Meyve: Elma, portakal, muz, armut, greyfurt, ayva.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, brüksel lahanası, karnabahar vebrokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.

MART
Balık: Levrek, kalkan, kefal
Sebze: Ispanak, havuç, pırasa,kırmızı turp, brokoli.
Meyve: Elma, muz
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye ve diyet yapmaya başlamanın tamzamanıdır. Mart, aynı zamanda ilkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir okadar da direnç verici besinleri tüketmeye özengöstermek gerekir. Balık, ızgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.

NİSAN
Balık: Kalkan, kılıç, kırlangıç, tekir, barbunya
Sebze: Taze soğan, tazesarımsak, kuşkonmaz,taze kekik, bakla, marul.
Meyve: Can erik
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etinitercih edin. Sütlü hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleriyatmadan önce bir bardak süt için. Hafif ama sağlıklı beslenerekve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.

MAYIS
Balık: Barbunya,levrek, kılıç, kırlangıç, dilbalığı,
Sebze: Enginar, bakla, madımak, semizotu, papatya, ebegümeci,domates,salatalık.
Meyve: Çilek, yeşil erik, malta eriği, dut.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Çilek kısa ömürlü bir meyve. İçeriğindeki zengin vitamin (özellikle Cvitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortayaçıkan yorgunluk belirtilerini giderir.

HAZİRAN
Balık: Mercan, levrek, barbunya.
Sebze: Enginar, taze patates, taze fasulye, bakla (ayın ortasınakadar), bezelye, kabak, patlıcan, sivribiber, domates, salatalık, kuzuıspanak, semizotu, rezene, marul,üzüm yaprağı, taze soğan, tazesarımsak,dereotu, dolmalık biber, çalı fasulyesi.
Meyve: Kiraz, yeşil erik, malta eriği, kayısı, şeftali, dut.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Kısa ömürlü dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zenginvitamin ve mineral kaynağı.

TEMMUZ
Balık: Sardalya, barbunya, tekir, ıstakoz, böcek, pavurya.
Sebze: Domates, salatalık, bezelye, dereotu, kum havucu, tazefasulye, kuzu ıspanak, kabak, patlıcan, semizotu, sivribiber, dolmalıkbiber, çalı fasulyesi, barbunya fasulyesi.
Meyve: Kayısı, şeftali, kavun, sarı erik, karpuz, ahududu, vişne.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Semizotu, balıktan sonra en çok omega-3 içeren sebze. Vücut tarafındanüretilmeyen bir yağ asidi olan Omega-3, kalp hastalıklarına, zihinselkarışıklığa ve bunamaya karşı ekili.

AĞUSTOS
Balık: Çingene palamudu, mercan, kılıç, sardalye.
Sebze: Domates, salatalık, patlıcan, dolmalık biber, çarliston biber,sivribiber, taze fasulye, barbunya fasulyesi, kabak, mısır, kırmızı salçalık biber.
Meyve: Kayısı, kavun, kırmızı erik, şeftali, vişne, böğürtlen, karpuz, incir, mürdüm eriği, üzüm.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bununyanısıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.

EYLÜL
Balık: Palamut, lüfer, kılıç, sardalye, kolyoz, kırlangıç.
Sebze: Mantar, patlıcan, mısır, pazı, biberiye, barbunya fasulyesi,kabak, dolmalık biber, kırmızı salçalık biber.
Meyve: Mürdüm eriği, fındık, kavun, karpuz, incir, üzüm.
Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:Eylül, kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir.Bolbalık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklıbeslenin. Mürdüm erik ve fındığı hergün belli bir miktartüketmeye özen gösterin.

Önemli bilgiler :
Bir kere vücudumuzun başlıca düşmanı olan kolesterol hiçbir meyvede yoktur!
Meyveler doğal şeker içerir, ne kadar çok meyve tüketirsek beynimizdeki sinir hücreleri de o kadar gelişir, meyve yemek hafızamızı canlandırır!
Meyveler mükemmel lif kaynağıdır!
Meyveler vitamin ve mineral açısından çok zengindir!
Az kalorilidirler ve kilo aldırmazlar!
(Ancak rejim sırasında kalorisi nispeten yüksek olan incir, muz ve üzümden uzak durun)
Bol miktarda antioksidan içerirler!
Meyveleri aç karnına yemek sindirimi kolaylaştırır!

En sevdiğim kurabiye : Kaya kurabiye


Çok seviyorum bu kurabiyeyi. birkaç tarifim var misafirim geldiğinde olmazsa olmaz mutlaka yaptığım ve tadına, güzel olacağına inandığım. bunlardan biride kaya kurabiye.. annemde çok seviyor ben işte çay saatlerinde seviyorum. dolayısıyla sık sık yaptığım bir kurabiye..

Malzemeler:
2 yumurta
1 paket (250 gr) margarin (oda sıcaklığında yumuşamış) Ben 3/2 gibi kullanıyorum margarini.. çocuklar varsa mutlaka tereyağ kullanıyorum.
1/2 çay bardağı sıvı yağ
1 su bardağı kuru üzüm
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
yarım su bardağı toz şeker
aldığı kadar un (~3,5 su bardağı)

Hazırlanması:
önce margarin, yumurta ve şekeri karıştırın. ardından üzümü ve cevizi ekleyin. 2 bardak kadar unu ekleyip üzerine vanilya ve kabartma tozunu katın. devamlı yoğurarak ve un ekleyerek elinize yapışmayan yumuşak bir hamur elde edin.
hamurdan parçalar koparıp yamuk yumuk şekiller verin. hepsini tepsiye dizin. önceden ısınmış 175C fırında üzerleri hafif kızarana kadar pişirin.
Notum : Bu malzemelerle yaklaşık 1,5 – 2 tepsilik kurabiye çıkıyor..
Kurabiyenin tadı durdukça daha da güzelleşiyor, bayatlamıyor. Ben 3-4 gün işyerine getiriyorum mesela..
Tarifin aslında ceviz var ancak ben cevizli hiç yapmadım. Kuru üzümlü yapıyorum hep, evde kayısı varsa kayısıda ekliyorum müthiş güzel oluyor tadı..
Şeker miktarını azaltıp pudra şekeride ekleyebilirsiniz biraz.

Yemek pişirmek bir sanattır.


Yemek pişirmek aşktır…
Zaten içine sevgi katılmayan, aşk ve tutku olmadan yapılan her iş sıradan değilmidir? Öylesine yapılmış alelade..
Emek vermeden, tutkuyla yapılmadan, içine kendini, sevgini katmadan yapılan hangi iş başarılı olmuştur ki.

Yemek yapmak, mutfakta olmak hep bir zorunluluk olarak gelmiştir bana.. hiçbir zaman ilgimi çeken bir alan olmamıştır.
İyi bir yemek yiyiciyimdir ben. Ama yediğim enfes bir tadı merak edip sormamışdır hiç, nasıl yapıldı diye? Nedense merak uyandırmamıştır bende mutfak.. Bahanelerimde hazırdır zaten her zaman.. öğrenciyim, çalışıyorum vakit mi var mutfakta birşeyler bişirmeye.. Annem çok hamarattır benim, inanılmaz leziz şeyler pişirir, belkide onun bu becerisi altında ezilmişimdir.. Evlenmeden önce annemin sitemlerinden biraz olsun kurtulabilmek için ucundan azıcık yardımcı olduğum, evlendikten sonra ise sudan çıkmış balığa döndüğüm yerdir mutfak..

Ne zor iştir yemek yapmak.. Saatlerce hazırlanması süren ve genelde sofraya oturduğumuzda yarım saatte tükettiğimiz, karnımızın doymasını sağlayan, ağzımızda leziz tadlar bırakan yemekler.. herkesin farklı damak zevklerini de unutmamak gerekli tabi..

Benim genel olarak yemeğe düşkünlüğüm yoktur.. farklı lezzetleri tatma merakımda yoktur. Gelenekçi ve tutucuyumdur yemek konusunda.. Bana göre yemek yemek bir ihtiyaçtır sadece. Yaşamak için nefes alıp verme gibi bişey.. o nedenle mutfakta fazlaca zaman geçirmenin de bir anlamı yoktu benim için..

Ama bu yıl acayip heyecan vermeye başladı bana yemek pişirmek, hamurla uğraşmak, üretmek, mutfakta olmak.. Mutfağımla barış imzaladım sanki.. evin en sevdiğim yeri oldu bir anda.. Mutfağıma alışma turlarım daha hamileliğimde başladı aslında.. küçük bir can vardı sorumlu olduğum. Hem sağlıklı hem leziz şeyler yapıp yedirmeliydim ona.. Helede yaptıklarım başkaları tarafından beğenildikçe, övgüler aldıkça acayip heves geldi bana.. sürekli aklım yeni bir şeyler öğrenip pişirmekte..

Yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere ben mutfak konusunda usta yada gurme değilim.. öğrenme hevesiyle yanıp tutuşan meraklı bir öğrenciyim sadece.. Ama annem el verdi sanırım bana.. Yaptıklarımda lezzetli yabana atılır cinsten değil hani..
Denemelerimi burada paylaşmak istiyorum. Benimle birlikte yeni lezzetler öğrenmeye varmısın yokmusun?


23 Eylül 2009 Çarşamba

26. kilometre / Cengiz Alkış


Hayat maratonunda kaçıncı kilometredesiniz?
Kişisel Gelişim serisi / iş yaşamı / Elma yayınları


Başarı ve mutluluğu formüle etmeye çalışmak zordur. Çünkü bu, kör bir insanın diğer körlere “kırmızı”yı tanımlamasından farklı bir şey değildir.”


“İnsan ilişkilerinde başarı için hem basit hem de uygulaması en kolay olan yol “saygı gözlüğü”dür.”
***
26. Kilometre, iş yaşamımızda ve hayatın her alanında yaptığımız ya da yapmak zorunda kaldığımız seçimler üzerine yazılmış sürükleyici bir kişisel gelişim romanı. Romanda hayat maratonunda önemli bir aşama olan 26. kilometreye ulaşmanın, zorlukların getirdiği çaresizliğe boyun eğmemenin ve içimizdeki “biz”i harekete geçiren güzel duyguları yeniden yakalayarak yola devam etmenin önemi vurgulanıyor.

- Yalnız efendim, bence bu hikayede çok büyük bir eksiklik var.
Kemal bey şaşkın bir ses tonuyla sordu :
- Nedir?

- Sizin maratoncunun başarısı sadece iş hayatıyla sınırlı. Bense önemli olanın hayatın bütününde 26. Kilometreye ulaşmak olduğuna inanıyorum. Karşılaştığınız bazı zorlukların, çözümsüzlüklerin ve büyük başarısızlıkların getirdiği çaresizlikle kendinizi yalnız hissetseniz bile, sağduyuyu kaybetmemek önemlidir.

Hayatın bütününe bakmak, bazı şeyleri kaybetmenin hayatın sonu olmadığını anlamak gerekir. Ancak bazı şeyler varki onlara olanca gücümüzle sarılmalıyız.
Ailemizi ve dostlarımızı unutmamak, sağlığımızı kaybetmemek yada düşüncelerimizin yağlanmasını engellemek, sürekli üretken olmamızı sağlayacak ortamı oluşturmak, içimizdeki “biz”i harekete geçiren güzel duyguları öldürmemek ve doğru düşünme yeteneğini kaybetmemek gibi. Bunlar çok önemli Kemal bey.

Bunlar olmadan eriştiğiniz yer neresi olursa olsun, isterse hayallerinizdeki zirve olsun; içinde mutluluğun olmadığı, kendinizin inanmadığı yada kabul edemediği metotlarla elde edilen bir başarı olduğu için ulaştığınız bu yerin kısa sürede çöktüğünü göreceksiniz. Yani önemli olan hayatın bütününde 26. Kilometreye ulaşmaktır.
***
Kitabın adı, maratondaki 26. kilometrenin en zorlu etap olmasından geliyor. Önce hayattaki güçlükleri yenmek için yazılmış formüller okuyacağınızı sansanız da, Cengiz Alkış size farklı bir öykü anlatıyor.
Nuray SoysalTempo dergisindeki “Kitap Dünyası” köşesinden

Kitabı okurken kendimi yarışlardaki gibi yüksek bir temponun içinde buldum. Yazar, hayat maratonunu da kendinize inanarak, çok çalışarak, mücadele ederek tamamlayabileceğinizi gözler önüne seriyor.
Süreyya AyhanMillî Atlet

Hayat, bir kitap okumak için bile yaşanmaya değer.


Kitap okumak yapmaktan en çok hoşladığım hobilerimden biri..

Öğrencilik zamanlarımdaki kadar olmasada, okumaya zaman ayırmaya çalışıyorum.

Genel olarakta kitap okuma alışkanlığı konusunda eksik bir milletiz.. Geleceği şekillendiren anneler olarak çocuklarımıza kazandırmamız gereken en önemli alışkanlıklardan biri oysa..

Bloğumda zaman zaman okuduğum kitaplardan bazı öneriler sunmaya çalışacağım.

***
Kitap geçmişi aydınlatan, yaşadığımız günlere anlam kazandıran, geleceğe ayna tutan…
Kitap; bir dost, bir arkadaş, bir sırdaş…
Kitap, çocukluğumuz, çocukluk kahramanlarımız…
Kitap, hayallerimiz, hayal ettiklerimiz ve biz..
***
Kitap okuyamama konusunda hepimizin bahanesi hazırdır;
Kitaplar çok pahalı
İşten geldim, yorgunum
Öğrenciyiz abi
Oku oku nereye kadar?.. ve daha birçoğu

Bir yılda kişi başına okuma sayıları :
Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor
Bir işviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor
Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 kitap düşüyor

Kitap okumak için :
Türkiye’de bir kişinin ayırdığı zamanın;
300 katını bir Norveçli ayırıyor.
210 katını bir Amerikalı ayırıyor.
87 katını bir İngiliz ayırıyor.
87 katını bir Japon ayırıyor.
Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan 3 kat fazla

Türkiye’de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28.Sadece 4 anne babadan biri çocuklarının okuma alışkanlığını geliştirmek için çaba harcıyor.

Çikolata... (hımm bayılırım)

Pek çok sırrı çözülememiş büyülü bir lezzet dünyası...

Bazen en güçlü aşkların ifadesi, bazen aşk acısının en güçlü ilacı.

Yüzyıllardır onunla anlam kazandı sözler, dokunuşlar mutluluklar...




Çikolatanın tarihi 19. yüzyılda başlar, ama öyküsü çok daha eskilere dayanır... İspanyol kaşifler Christophe Colomb ve Hernan Cortes, 16. yüzyılda orta Amerika'ya yaptıkları gezilerden yanlarında bir içecekle döndüler. "Çokalatl" isimli bu içecek, Mayalar ile Aztekler'in kakoa çekirdeklerinden elde ettikleri bir içecekti. Fransa'ya ve Avrupa'nın öteki ülkelerine ancak 17. yüzyılda, yani neredeyse 100 yıl sonra yayılabilen Çokolatl'a, 1700'lerde İngilizler süt de ilave ederek tadını geliştirdiler.

Yumuşak, tatlı ve yenilebilir çikolata yapma yöntemi, 19. yüzyılın ortalarında, Deivid Chaillou tarafından bulundu. 1825'te Antoine Brutus Menier, Noisel-sur-Marne'de ilk çikolata fabrikasını kurdu. Böylelikle çikolatanın büyüsü tüm Dünya'ya yayılmaya başladı.

Çikolata büyük küçük herkesin vazgeçilmezi. Ama özellikle çocuklara kaliteli çikolata yedirmek önemli.

Kaliteli Çikolata Nasıl Olmalıdır?

Kaliteli çikolata 5 duyumuza da seslenmelidir;

Koku: Aynen şarapta olduğu gibi meyve, ağaç, tütün, karamel ve daha birçok koku içerebilir. Önemli olan bunların dengesidir.

Görünüm: Parlaktır, kırıldığında içi ağaç kabuğunu andırır. Kahverengisinin tonu kızıla çalan çikolatalarda genelde daha kaliteli kakao çekirdeği kullanılmıştır.

Dokunma: Kaliteli çikolata elle tutulursa birkaç saniyede erimeye başlar. Bunun nedeni kakao yağının 34ºC de erimesidir. Hızlı erime çikolatanın kalitesi için bir göstergedir ve çikolatada yüksek oranda kakao yağı kullanıldığının bir kanıtıdır.

Ses: Gerçek çikolata kırıldığında farklı bir çıtırtı duyulur. Bu kakao yağında bulunan kristallerden kaynaklanır.

Tat: Gerçek çikolatanın en belirgin özelliği dilimizin üstünde bulunan zerreciklerin asla algılayamayacağı kadar pürüzsüz ve yumuşak olmasıdır. Ağzınızda erirken yapışkanlı yağlı bir tat bırakmamalı ve bu aşamada içindeki aromaları da açığa vurmalıdır.

18 Eylül 2009 Cuma

Nice yıllara ben...



Artık toplumda 20 yaş 'çocuk',
30'lu yaşlar ise 'genç' algılanıyormuş muş.. :))
Hala, ne kocaman bir kalbim, ne çok umudum var, Ne mutlu bana :)

Hoşgeldin yeni yaşım... Yeni yeni umutlar getir bana.. huzuru da unutma sakın...

İlk merhaba

Niçin Bu bloğu oluşturmaya karar verdim?


Çünkü Güzellikler paylastıkça çoğalır..

Paylaşmak çoğalmaktır...

Hayatta paylaşmak kadar güzel birşey yoktur.

Güzellikler çoğalsın diye...

Paylaşmayı çok sevdiğim için..

Ürettiklerimi düşündüklerimi paylaşabilmek için ...

Hayatıma bir yenilik getirmesi için..

yeni yaşımla birlikte yeni birşeyler yaratmak istediğim için..

benim de artık bir bloğum olsun diye..

kendim için birşeyler yapmak istediğim için..

sadece bana ait olan birşey olsun diye..

canım istedigi icin :)