31 Aralık 2009 Perşembe

Bir yılbaşı hikayesi

Adam 3 yaşındaki kızını, gayet pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı...
Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip:
"Bu senin babacığım" dediğinde çok üzüldü.
Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına. Bir gece evvel yaptığından utanarak, kutuyu açtı.
Fakat kutunun içi boştu.

Hoşgeldin 2010



Yeni Yılda hayatı tutabilmek,
Sevgiyi kaçırmamak,
Keşke dememek için,
Umut'unuzu kaybetmeyin ve
Düşlerinizi ikiyle çarpın bu kez,
ve onları gerçekleştirecek zamanı ayırın kendinize...
Mutlu, Huzurlu Yıllar

28 Aralık 2009 Pazartesi

Hoş sohbet kahvaltı..


Hafta sonlarında en çok zaman menfumu olmamasını seviyorum.. Robot gibi kendimi programlamak zorunda değilim. Kalkış saatim gibi mesela.. Birde en çok kahvaltılarını seviyorum haftasonlarının.. Genelde hafta içi kahvaltı yapamadığımızdan belki.. Belkide acele acele bişeyler atıştırma zorunluluğum olmadığından.. Kahvaltı en sevdiğim öğün aslında ama hafta sonu kahvaltılarının yeri bir başka. Birde  hoş sohbet arkadaşlarla olursa doyulmaz bir keyif haline geliyor.. Cumartesi Filiz bizi misafir etti. Bol çeşit vardı masada.. En güzeli taze ekmek çeşitleriydi..
Kahvaltı sofrasından ne tarif verebilirim diye düşündüm. Kremalı patateste karar kıldım. Genelde et yemeklerinin yanına garnitür olarak hazırlanır ama kahvaltıda büyük bir iştahla yenildi.

KREMALI PATATES : Kullanacağınız tepsiyi hafifçe yağlayın. 5-6 adet orta boy patatesi halka halka doğrayın. Patatesleri yıkayıp, tuz ve karabiber ile harmanlayın. Yağlamış olduğunuz tepsiye patatesleri dizin. Küçük kutularda satılan 1 paket kremayı patateslerin üzerine yayın.

En üstede rendelenmiş kaşar peyniri serpin. 200 derecelik fırında üstleri kızarana dek pişirin..

27 Aralık 2009 Pazar

Avucunuzu açmayı denediniz mi?


Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur.
Tüm yapmamız gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.
Bu örnekle benzeştirirsek; ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum:
-Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarına sahip olmak,
-Belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,
-Okumadığımız kitaplara sahip olmak
-Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en süratli arabaya sahip olmak
-Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak,
-Dünyalarına ve güzelliklerine katılamadığımız, asla yeterli vakit ayıramadığımız, başarılı ve diğerlerininkinden daha güzel çocuklara sahip olmak,
-Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,
-Sağlığımıza, düzenimize, beynimize korkunç zararlar verse bile gösterişli, dekoratif irili ufaklı anlık zaaflarımızla aldıgımız , bu da olsun diye aldıgımız ,
bir sürü esyaya sahip olmak,
-Oturmadığımız koltuk takımları, izlemediğimiz dev ekran televizyonlar; kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha nelere sahip olmak...

Ya da sahip olduğumuzu sanmak...
O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz?
Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?
Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz. Ah bunu bir anlayabilsek...

25 Aralık 2009 Cuma

Sizce ne bu güzeller?


Oğluma sorarsanız minik karpuz :)
Evet evet şifa deposu turp bunlar...
Turp salatası kış aylarının vazgeçilmezi bizde.. Özellikle havuçla rendelenmiş olarak.
Bu turbu ise geçen gün salata malzemeleri aldığım pazarcı çok fazla almam konusunda ısrar edince aldım.
Çok lezzetli olduğunu söğüş şeklinde doğramamı o şekilde yenildiğini söyledi.. Tadı diğer turplardan çok farklı gelmedi bana ama görüntü nefisti.. Salatalar için çok güzel bir dekoratif bence...

İster yeşil salataya süs olarak kullanın, isterseniz rendelenmiş olarak yiyin, özellikle kış aylarında turbu sofranızdan eksik etmeyin.

Turp, şifa aşılayan sayısız özelliklerinin yanı sıra karaciğerin en yakın dostu olarak da biliniyor. Her gün içilen 1 kahve fincanı turp suyu karaciğeri güçlendirip safra kesesindeki taşları eritiyor. Ayrıca, soğuk algınlığı sebebiyle ortaya çıkan inatçı öksürükte 1 tatlı kaşığı turp suyu içmek, öksürük şurubu kadar etkili. Böbreklerdeki mikropları öldürür. Kum taşlarının dökülmesine yardımcı olur. Sarılıkta faydalıdır. Safra taşlarının düşürülmesini sağlar. Romatizma, siyatik, lumbago tedavilerinde kullanılır. Kabızlığı giderir. Diş etlerini kuvvetlendirir. Yatmadan önce bir bardak turp suyu içilirse, rahat bir uyku sağlar.

Bende de bir alışkanlık var, bir yiyecekten bahsederken yararlarını araştırmadan, söylemeden edemiyorum. Yemek yemek bir vazife niye yapıyoruz bu vazifeyi bak şu şu yararları olduğu için der gibiyim :) ama elimde değil öyleyim :) 

Mantar dolma..



Mantarın faydaları saymakla bitmez...
Demir ve protein açısından şifa deposu özelliği vardır. Mantarın yağ oranı oldukça düşük olduğundan diyet yapanların sıklıkla tercih ettiği besinler arasında gelir. (buda biz hanımlar için önemli bir detay olsa gerek :)

Mantar dolması tarifine gelince... Mantarların büyükçe olanlarını seçelim (yarım kilo kadar).  Soyduğumuz mantarların kararması için limonlu suyun içinde tutun. Bu arada mantarların saplarını küçük küçük başka bir tavaya 1 soğanla birlikte doğranır. Sıvıyağ ve salça ile bir süre kavrulur. Soydugumuz mantarlar küçük bir fırın tepsisine alınır. Üzerlerine tavada kavurduğumuz karışım konulur. Tepsinin dibine yarım çay bardağı su konulup fırına verilir. Pişeceklerine yakın üzerlerine kaşar rendesi konur. Kaşarlar eriyene kadar fırında tutulur. Sıcak servis yapılır. Afiyet olsun...

Zaman ne hızlı geçiyor...


2009'un bitmesine sayılı günler kala,
bir yanda yeni yılın heyecanı
bir yanda geçen yılın burukluğu
değişik duygular içerisindeyim..
Tutamıyorum zamanı :)
Bloğumlada ilgilenemedim bu aralar...
Bu yılı kaçırmadan birkaç tarif daha paylaşmalı hemen..

1 Aralık 2009 Salı

Kolaycacık Poğaça


Çok seviyorum bu poğaçayı, hem çabuk ve pratik oluyor, hemde mayalı poğaça gibi oluyor. Yoğurt miktarını arttırarakta istediğiniz kadar çoğaltabiliyorsunuz hamuru.. İç malzemesi olarakta ben lorlu, patatesli, kıymalı veya zeytinli yapıyorum. Bu poğaçanın üstündeki yumurtayı da oğluş sürdü, dolayısıyla biraz taşmış ama eli deyince daha bi lezzetli olmuştu sanki..

MALZEMELER
1 su bardağı yoğurt, 1 çay bardağı sıvı yağ,  tuz, 1 adet kabartma tozu,alabildiğince un.
(İç malzemesi: lor veya patates)
HAZIRLANIŞI
Malzemeler karıştırılır. Hamur kulak memesi kıvamına gelecek şekilde yoğurulur. İçine damak zevkinize göre istenen malzeme konur.  Poğaça şekli verildikten sonra üzerine yumurta sarısı sürülür. Pembeleşene kadar kızgın fırında pişirilir.

Patlıcan Kebabı


Patlıcanın herhangi bir besin değeri olmadığı söyleniyor ama lezzetli olduğu kesin.
Malzemeler:
4-5 adet patlıcan, 200 gr.  kıyma, 2 domates,1 soğan, 3 sivri biber, Sıvıyağ, Tuz, Karabiber
Yapılışı:
Patlıcanları alacalı soyun. Halka şeklinde doğrayıp, tuzlu su dolu bir kapta biraz bekletin. Yıkadıktan sonra yağda kızartın.
Başka bir tavada soğanları ve kıymayı  kavurun. 2 adet doğranmış domatesi de ilave edip bir süre daha pişirin. En son tuz ve karabiberi de ekleyip, patlıcanların üzerine dökün. 1 adet domatesi ve biberide  geniş geniş doğrayıp kıymanın üzerine koyun. 20 dakika daha fırında pişirin.

Bayram tatlısız olmaz


Hanımgöbeği tatlısı
Malzemeler :100 gr. margarin, 3 Adet yumurta, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya, Yeteri kadar un, Şerbet İçin: 1.5 su bardağı su, 750 gr. Şeker, Limon
Hazırlanışı
Önce şerbeti hazırlanarak soğumaya bırakılır.
Derince bir kaba eritilmiş margarin ve yumurtalar konup çırpılır. Daha sonra un, kabartma tozu ve vanilya ilave edilip karıştırılır. Ceviz büyüklüğünde hamur alınıp yuvarlanır ortasına fındık konup, bastırılır. Yağlanmış tepsiye dizilip 180 derecelik fırında hafif kızarana kadar pişirilir. Pişince üzerine şerbeti dökülür.

Bu tatlı hamaratlar sultanı anneme ait. Gerçi bu tatlıyı bayram için yapmamıştı. Bayramda başka lezzetler sundu bize. Ama bu tarif epeydir bekleyenler sırasında ve çok güzel bir tatlı olduğundan paylaşmak istedim. Sen tatlı yapmadın mı bayram için derseniz, yapmadım. Bayramda hiç misafirim olmuyor henüz :( her bayram ufak tefek hazırlıklar yaparım aslında ama dediğim gibi gelen giden olmaz pek. Bu nedenle bu bayram hazırlık yapmadım ama ne şanski bir iki misafir ağırladım :) Bu vesile ile herkesin bayramını birkez daha kutlarım.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Bayramlar paylaşınca Bayram, hayat paylaşınca güzel..



Maddi durumları çok kötüydü.. Ev kirası vermemek için evi olan yaşlı bir karı-kocaya bakıyor, kendileri de orada barınıyorlardı. İki odalı evde onca çocukla zar zor geçinirken, bir de bayramlık alma derdi çıkmıştı başlarına.
Hiçbir çocuğa tam olarak yeni kıyafetler alamadılar. Kimine pantolon, kimine gömlek, kimine de ayakkabı. Maksat hepsinin gönlü hoş olsun. Ama hiç birininki hoş olmadı.
Çünkü yeni pantolonun altına eski ayakkabı, yeni gömleğe eski pantolon, eski pantolona yeni ayakkabı uymuyordu, sırıtıyordu.
Çocuklardan en çok da Kamil üzüldü bu duruma. Ona pantolon alınmıştı. Gömleği pek eski sayılmazdı ama ayakkabısı yırtık pırtıktı. Bu yüzden annesine bayramda aldığı pantolonu giymek istemediğini, hatta evden dışarıya bile çıkmayacağını söyledi.
O bir de yeni ayakkabı istiyordu. Bu yüzden akşam yemek bile yemedi. Ağlayarak uyudu. Hıçkırıkları başına çektiği yorganın altından duyuluyordu.
Annesi, onun bu haline çok üzülmüştü ama elinden bir şey gelmiyordu. Değil ayakkabı alacak, akşam karınlarını doyuracak yemek yapmak için bile paraları yoktu. Komşuları onların bu halini bildiği için birer tabak yemek getiriyor ve sevaplarına giriyorlardı.
Sekiz yaşındaki Kamil erkenden uyumuştu. Oysa annesi o kahverengi pantolonun altına bir de siyah ya da kahverengi ayakkabı alabilseydi, arkadaşlarına ne çaka satardı.
Ama 'Paramız yok oğlum' demişti, alamamıştı.
Arkadaşlarına, anneleri, babaları kim bilir ne hediyeler, ne kadar güzel kıyafetler almıştı... Onların yanında boynu bükük kalmak istemiyordu. Zaten o yırtık pırtık ayakkabılarıyla da dalga geçiyorlardı sokakta oynarken. Bu yüzden canı sokağa bile çıkmak istemiyordu.
O uyuduktan biraz sonra evlerinin kapı zili çaldı. Kapıyı Kamil'in iki yaş büyük ablası açtı. Gelen komşuları Elif Hanımdı. Kız, Elif Hanımı içeriye buyur etti ama Elif Hanım girmedi, annesini çağırmasını istedi, kızdan. Kız içeriye geçti, ardından annesi geldi kapıya. Elif Hanım, iyi akşamlar dedikten sonra,

"Yarın bayram, belki bir yerlere gidersiniz, ya da biz evde olmayız. Ben şimdiden bayramınızı kutlayayım" dedi. Elini sıkıp, yanaklarından öperken, kadının avucuna da bir miktar para bıraktı,
"Lütfen bunu da kabul edin, dinimizin gereği, fitremiz" dedi.
Kadın, utandı, yüzü kızardı. Elif Hanımın gözlerine baktı, teşekkür etti,
"Sağ olun, Allah sizden razı olsun" dedi.
Elif Hanım, tekrar iyi akşamlar deyip, evine döndü.
Bir saat kadar sonra bu kez Elif Hanımların evinin kapı zili çaldı. Kapıyı Elif Hanım açtı. Karşısında fitre verdiği komşu kadını görünce şaşırdı. "Buyrun, bir şey mi oldu yoksa?" diye sordu.
Kadın mahcup bir tavırla, "Hayır kötü bir şey yok" dedikten sonra, elindeki poşetten bir çocuk ayakkabısı çıkardı, gösterdi,
"Allah sizden razı olsun. Verdiğiniz parayla oğlum Kamil'in istediği ayakkabıyı aldım. Paramız yoktu, alamamıştım, bu yüzden ağlayarak uyumuştu. Şimdi bunları yatağının baş ucuna koyacağım, sabah uyanınca görsün, sevinsin, diye", dedi.
Elif Hanımın boğazına bir şey tıkanmış gibi oldu, yutkunmak istedi, yapamadı, gözleri doldu. Bakışlarını kaçırarak, "Hiç önemli değil. Allah sizden de razı olsun. Keşke daha fazla yardım yapabilseydim" dedi.
Kadın, tekrar teşekkür edip, ayrıldı.
Elif Hanım, uyumakta olan Kamil'i hayal etti, sabah yatağından kalkıp, yeni ayakkabılarını görünce yaşayacağı sevinci düşündü, gülümsedi. Aynı yaştaki oğlunun odasına geçip, uzun uzun seyretti, kimbilir aklından neler geçirdi, sonra eğilip, yanağından öptü...
Kamil, yeni pantolonunun altına çektiği gıcır gıcır ayakkabılarla bayram sabahı el öpme turuna çıkmıştı.
İlk uğradığı ev hangisi biliyor musunuz?...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Kuyu kebabı, Sepetçioğlu



Kuyu kebabı Sinop, Boyabat ve Taşköprü'ye has bir kebap türüdür. Özel olarak hazırlanmış kuyularda, dağlarda kekiklerle beslenmiş oğlaklar ile yapılanı makbuldür. Kuyuya atılan çam ağaçlarının közü ile birbuçuk saatte pişen bir kebap cinsidir. En iyi kuyu (tandır) kebabı, İndağı ve Ilgaz çevresinde yapılanlarıdır.

Ben ilk defa İstanbul'dan dönerken Yalova'daki Sepetçioğlu'nda yedim, Nar suyu eşliğinde güzeldi tavsiye ederim.


21 Kasım 2009 Cumartesi

Meyve saati...


Meyvelerin lezzetini ve faydalarını yazmaya gerek yoktur sanırım. Ama ben pek meyve yemeyenlerdenim. :( Ama bizim evde meyveyi çok seven iki yakışıklı var. Dolayısıyla meyve saatleri bizim olmazsa olmazlarımızdan.

20 Kasım 2009 Cuma

TheHouse Cafe - Nefis bir akşam yemeği...

İstanbul sefamızın en güzel bölümlerinden birini de Nişantaşı TheHouse Cafe'de yediğimiz akşam yemeğiydi. Buraya ikinci gidişim ve gerçekten çok güzel bir atmosferi ve nefis yemekleri var. İşte benim beğeni ile yediğim lezzetler..

http://www.thehousecafe.com.tr/


Et Snitzel


Salatalı Tavuk Şiş

Naneli Limonata

Bademli dondurmalı pasta

Mehter dünyanın en eski askeri bandosudur.


Askeri müzeye gitme şansınız olur ise, mehter takımının gösterisini de mutlaka izleyin. Bursa'nında bir mehter takımı var ama ben canlı olarak ilk defa İstanbul'un mehter takımını izledim, büyük bir keyifle..


Dünyanın en eski bandosu olan mehter tarihi, VII. yy. da yazılan ve Türk tarihinin en eski yazılı kaynağı olan Orhun yazıtlarına kadar uzanmaktadır. Mehter, ecdat kahramanlığının ve evrensel boyutlara ulaşmış anlayışının günümüzdeki görkemli bir anıtıdır. Dünya askeri tarihinin bu ilk bandosu, geçmiş dönem Türk müziğinin coşkulu ritimlerini bugünlere taşımaktadır.

Mehterin giysileri renk ve biçim bakımından ayrı bir güzellik arzeder. Giysilerinde tüm renkleri görmek mümkündür. Kullandığı başlıca enstrümanlar: Kaba zurna, boru, kös, davul, nakkare, zil ve cevgendir. Askeri müzik tarihinin başlangıcı ve dünya askeri bandolarının temel taşı olarak kabul edilen mehter, bugün ülkemizin çeşitli yörelerinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Yurt içinde yurt dışında verilen konserlerle tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken mehter, varlığını ve etkili gücünü asırlar sonra bugün de sürdürmekte, toplumunun gönlünde sıcak yerini korumaktadır.

http://www.bursamehter.com/

Askeri Müze - Türünün ikinci en zengin örneğidir.


İstanbul'da kongre'de iken fırsatı kaçırmayıp Lütfü Kırdar Kongre merkezinin hemen karşısında bulunan Askeri Müze'yi gezme şansım oldu. Seyahatin en anlamlı bölümlerinden biriydi benim için diyebilirim. İnanılmaz etkileyici bir müze.. Alıp götürüyor insanı.. 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Keşke daha fazla vaktim olsaydı. Gurur duyuyor insan atalarıyla.. Keşke bu müzeyi herkes gezebilse, tüm çocuklarımız görebilse. Hala gezmediyseniz gidip görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.. Çok fazla fotoğraf çektim ancak blogta bukadarına yer verebildim.


Askeri Müze ve Kültür Merkezi 1993 yılında şimdiki yerinde, çok başarılı, modern bir sergileme düzeninde tekrar açılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ünde yetiştiği eski Harp Okulu binası tadil ve eklentiler ile müzenin elli bin parçadan oluşan koleksiyonunun dokuz bin eserine, 22 salonda mekan olmuştur. Müzenin doğu kanadı sergi, toplantı ve benzeri sosyal faaliyetler için kullanılmaktadır. Ok, yay salonunu takiben süvari araç ve silahları, kesici silahlar, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un fethi bölümü, erken İslam, İran, Kafkas, Avrupa ve Türk silahları, eşsiz miğfer ve zırh bölümü, ateşli silahlar, otağ ve çadırlar alt kat salonları eserleridir. Üst katta 1 Dünya savaşları, Gelibolu ve Kurtuluş Savaşı hatıraları, yakın tarih üniformalar ve Atatürk salonları Bulunmaktadır. Müzede Mehter Bandosu konserleri verilmektedir. 

http://www.tsk.tr/muze_internet/askeri_muze.htm

İki günlük İstanbul Masalı..


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Orhan Veli Kanık

Bu hafta 2 gün bir kongreye katılmak üzere İstanbul'a gittik. Çok seviyorum İstanbul'u.. Bursa'dan sonra tabi ;) inanılmaz büyülüyor beni her ziyaretimde.. Mistik bir havası var masallar diyarı gibi.. Trafik çilesine, binbir çeşit insanına rağmen her seferinde etkilemeyi başarıyor beni bu rüya şehir.. Havası, eşsiz boğaz manzarası, tarih kokan mekanları.. Şişli'de kaldık bu defa. İyi oluyor rutin hayattan böyle kısa kopuşlar. Kendine getiriyor insanı.. Kendini hatırlatıyor. Nişantası'nda akşam yemeğimizi, Dolmabahçe'de boğaz manzaralı kahvaltımızı yaptık. Detaylar daha sonraki yazılarımda.

19 Kasım 2009 Perşembe

İşte Ben'de Mim'lendim..


Blog dünyasına yeni katılan bendeniz  henüz bicok konuda acemiyim.. Birçok blog'da karşılaştığım mim konusuda bunlardan biri. Bazı bloglarda falanca beni mimlemis diye baslayıp çeşitli sorulara cevap verildiğini görüyorum yanlızca.. Ama işin özü bukadar basit değil, Mim blogcular arasında yaygın olarak kullanılan elim sende oyunu gibi birşey. Blogcular arasında kaynaşmayı sağlayan ve birbirini daha iyi tanımak adına yapılmış birşey. En azından benim araştırıp anladım kadarıyla :) Blog dünyasında yeni olduğumdan çok fazla blog tanıdığım yok. Sürekli takip ettiğim blog sevgili Pınar'ın ve arkadaşı Nuray'ın blogu http://ikidelikadin.blogspot.com/ beni mim'leyince bende Mim'lenmiş oldum.. Neyseki ilk Mim sevdiğim bir konudan geldi..

İşte sorular ve cevapları
1. Şu an okumakta olduğunuz kitap ve kısacası konusu?
Mümin Sekman’ın Herşey Seninle Başlar kitabı. Kişisel gelişim kitaplarından. Kişisel kurtuluş savaşınızı başlatın. Kitabın sloganı: Çaresizsen, çare sensin!

Çaresizlik öğrenilmiştir. Başarılı olmak da öğrenilebilir. Sende sandığından fazlası var. Gelebileceğin en iyi yerde değilsin. Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır. Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur. Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren! Seyirci koltuğundan sıkıldıysan sahneye çık. Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar! Başkaları yapabildiyse sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın, Yada tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!

2. En son aldığınız kitap?
Olasılıksız / Adam Fawer

3.Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz?
En sevdiğim kitap mı aslında buna cevap bulamadım. Çünkü aldığım okuduğum her kitaptan etkilenirim ve bana mutlaka bir şeyler katar.
Engin Geçtan’ın kitaplarını çok beğeniyorum son dönemde..

4.Bir türlü bitiremediğiniz,bitirseniz de sizi illallah ettiren kitap?
İllahlah demedim ben hiçbir kitapta.. Bir türlü bitiremiyorsam sonuna bakıveriyorum el çabukluğuyla :)
Şibumi biraz karmaşık bulmuştum. Aklıma o geldi şuan..

5.Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap?
Ben bugünlerde kişisel gelişim kitaplarına acayip ilgi duyuyorum.. Oysa ben yaşanmış, gerçek ve tarih kokan romanları okumayı daha çok severim. Limon Ağacı / Sandy Tolan bir süredir okumak istediğim bir kitap.

Ben Mim’leyecek bir blog arkadaşı bulamadım henüz.. Bloğumu şuan okuyan size sorsam, sizin en sevdiğiniz kitap hangisi?

9 Kasım 2009 Pazartesi

Kabak Mücver sevmeyen varmı?

Güzel bir hafta olmasını dilerim herkes için..
Her pazartesi hafta sonunun yorgunluğu ile başlıyorum işime…
Düşünüyorum da iki kısacık güne ne çok şey sığdırmaya çalışıyorum.
Neyse Cumartesiye şurada ne kaldı, değilmi ama :)
Aramızda kabak mücver sevmeyen varmı?
Tadına ve kokusuna dayanmadığım lezzetlerden biridir kabak mücveri. Hele Kızartırken eve yayılan nane kokusuna bayılıyorum. Geçen gün kızartmaya vaktim olmadığından, “hafif olması için” bahanesini kullanarak fırında da yaptım. Bence fırında da nefis oldu. Kek gibi oldu, hatta çay saatleri içinde bir alternatif olabilir diye düşündüm. Tadıda güzel, aynı yağda kızarmış mücver tadında ama daha hafif.

Her iki tarifi de şimdi vereceğim.. Damak tadınıza hangisi uygunsa deneyin bence, zira ben tarifi yazarken bile canım çekti.. :)

MALZEMELER:
3-4 adet kabak
1 adet yumurta
1/2 demet maydanoz
1 adet kurusoğan
1 - 1,5 su bardağı un
tuz, bolca nane ve karabiber ve dilediğiniz baharatlar
1 paket kabartma tozu
kızartmak için sıvı yağ
YAPILIŞI:
Kabakları yıkayıp, kabuklarını soyduktan sonra derince bir kabın içinde rendeleyin, soğanı da aynı şekilde rendeleyin. Yumurtayı, ince kıyılmış maydanozu, baharatları ve unu ekleyip karıştırın. Mücver hamuru ne çok sulu, ne de çok katı olmalı. Bu yüzden unu azar azar ilave edin. Bir kaşık yardımıyla tavadaki kızgın yağa döküp yayarak önlü arkalı kızartın, sıcak sıcak servis edin.

Fırında kabak mücver

Malzemeler:
3-4 adet kabak
1 adet yumurta
1/2 demet maydanoz
1 adet kurusoğan
1 - 1,5 su bardağı un
1 paket kabartma tozu tuz,
bolca nane ve karabiber ve dilediğiniz baharatlar

Üzerine serpmek için:
Kaşar peyniri

Yapılışı:
Fırınınızı 180 dereceye ayarlayın.
Kabakları yıkayıp, kabuklarını soyduktan sonra derince bir kabın içinde rendeleyin, soğanı da aynı şekilde rendeleyin. Yumurtayı, ince kıyılmış maydanozu, baharatları ve unu ekleyip karıştırın. Yağlanmış borcama ya da kek kalıbına aktarıp üzerini düzeltin.
Ffırında yaklaşık 30-40 dakika pişirin.
Pişeceğine yakın üzerine kaşar peyniri serpip, üzeri kızarana kadar pişirin.

Sanırım artık aramızda Kabak Mücver sevmeyen yok :)

Güneş olamazsan yıldız ol..

Dağ tepesinde bir çam olamazsan
Vadide bir çalı ol,
Fakat, oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın
Çalı olamazsan bir ot parçası ol
Bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol
Fakat, gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız
tayfa olmaya mecburuz
Dünya'da hepimiz için bir şey var
Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol
Güneş olamazsan yıldız ol
Kazanmak, yahut kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın
Douglas MALLOCH

30 Ekim 2009 Cuma

Piyano Pasta


Kakaolu kek ve kurabiyeleri çocukluğumdan beri çok seviyorum . Piyano Pasta'nın orjinal tarifide Piyano Kek olarak geçiyordu. Ben ıslak kektede sütü fazla kullanıp, fazlaca ıslak olmasını tercih ediyorum. Bu tariftede sütü fazla kullanıp keki pasta haline getirdim. Pastadan farkı yoktu gerçekten tadı da nefisti :)

Kek için malzemeler;
2 yumurta, 1/2 su bardağı toz şeker, 1 su bardağı un, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya, 1/2 su bardağı süt, 1/2 su bardağı sıvıyağ, 2 çorba kaşığı kakao, ayrıca üzerine dökmek için 1,5 su bardağı süt.

Muhallebi için malzemeler;
2 fincan un, 2 fincan şeker, 3 su bardağı süt, 1 paket krema

Yapılışı;

Kek malzemelerinin hepsi karıştırılır ve yağlanmış büyük boy borcama dökülüp pişirilir. Kek fırından çıkınca üzerine 1,5 su bardağı soğuk süt dökülür. Muhallebi için un, şeker ve süt karıştırılarak pişirilir, soğuduktan sonra içine krema konup çırpılır. Kekin üzeri muhallebiyle kaplanır, süslemek için üzerine bolca kakao serpilir.

Hazır Yufkadan Kol Böreği

Ben bu börekleri Ramazan ayında sahur için hazırlamıştım. Hatta fazlaca yapıp derindondurucuya koydum. Pişereceğim zaman derindondurucudan alıp, üzerine yumurta sarısı sürüp fırında pişirdim.
Malzemeler:
4 yufka
1,5 su bardağı süt
1 yumurta
3 yemek kaşığı zeytinyağı
beyaz peynir
kıyılmış maydanoz
1 yumurtanın sarısı
çörek otu
Not: peynirli maydanozlu iç yerine patatesli veya kıymalı iç de hazırlayabilirsiniz.
Yapılışı :
süt, yumurta ve yağı bir kaseye alıp çırpın.
ezilmiş beyaz peyniri ve kıyılmış maydanozu ayrı bir tabakta karıştırın.
yufkanın birini masaya yayın. yarısına kadar harçtan sürün. diğer yarısını yufkanın dörtte üçünü kaplayacak şekilde kapatın, aynı harçtan onun da üzerine sürün.
peynirli içi yufkanın
üzerine yayın. Yufkanın kenarlarını içe doğru kıvırıp yufkayı rulo şeklinde sarın. ruloyu ortadan ikiye kesin ve yağlanmış tepsiye yanyana dizin. aynı işlemi diğer üç yufka içinde yapın. sütlü harçtan arttıysa ruloların üzerine sürün. bir yumurtanın sarısını çırpıp ruloların üzerine sürün. çörek otu serpip börekler kızarana kadar pişirin.

Şeker fasülye

Bakliyatların faydaları saymakla bitmez ancak çalışınca çok fazla evde bakliyat pişiremeyenlerdenim.
En sevdiğim bakliyat türü ise barbunyadır. Bayılırım barbunyaya, sonrada şeker fasülyeye. Bildiğimiz kurufasülyeden çok daha lezzetli ve kolay pişen bir fasülye cinsi. Bugünlerde de pazarlarda bolca mevcut. Denemenizi tavsiye ederim.

Malzemeler:
- yarım kilo şeker fasülye
-1 orta boy soğan
-3-4 adet yeşil biber
-2 adet domates
-2 yemek kaşığı zeytinyağ

Yapılışı:
Doğradığımız soğanı zeytinyağıda biraz kavurduktan sonra, doğranmış yeşil biberi ekliyoruz. Daha sonra kabuklarını soyduğumuz domatesleri doğrayıp ekliyoruz. 1 tatlı kaşığı biber veya domates salçası ekliyoruz. Yıkadığımız şeker fasülyeleri de ekleyip biraz kavuruyoruz. Üzerine 1-2 parmak geçinceye kadar su ve tuzunu ekleyip, 45 dakika kadar pişiriyoruz. Kuru fasülye gibi önceden haslamaya veya suda bekletmeye gerek yok. Hatta düdüklü tencereye bile gerek yok, kolayca pişiyor. Afiyet olsun...

20 Ekim 2009 Salı

Öyle güzel bir yazı ki! uzunda olsa, sizinle de paylaşmak istedim.

Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum... iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir , Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız…
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın...
Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz "onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor. Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)'yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.
Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıca da bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz…
Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.Çevrenize bakın örneklerini çok göreceksiniz.
Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere…ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın.
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirsin.
Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif birortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar.
Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.
Neden ?
Ne zaman göstereceksiniz?
Tanrı'nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi?
Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,"Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinindonarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor."..
Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin . Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler.
Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?
Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .
Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm.
Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3'e bölün.
Dün, bugün,yarın diye...
Biz ani stresleri çok severiz. Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur. Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider. Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon, kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.
Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ? Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli. Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın. Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi az alsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.
Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar. Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim...

Notum : Yazı Prof. Yıldız Batırbaygil'e ait. Her kelimesine katılıyorum. Bu yazıyı benimle paylaşan sevgili Ebru'ya çok teşekkürler.

13 Ekim 2009 Salı

12 Ekim 2009 Pazartesi

Biraz ruhlarımızı dinlendirmemiz gerekli



Bir vakit Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar.

Kafile zor doğa koşullarında,balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek nehirleri,çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmişler.

Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden durmuşlar.Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar.

Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen Batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip,zaman kaybettiklerini , bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak,yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış.

Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber,onlarla bir süre konuştuktan sonra ,
şu şekilde ifade etmeye çalışmış “ÇOK HIZLI GİDİYORUZ. RUHLARIMIZ GERİDE KALIYOR”

Modern şehir hayatının ve çağımızın getirdiği en büyük sorunlardan biride “HIZLA VE SONU BİR TÜRLÜ GELMEYECEK OLAN HEDEFLERE DOĞRU ÇILGINCA KOŞUŞTURMAK” ve koşuştururken etraftaki ayrıntıları ,manzaraları,küçük mutlulukları kısaca hayata dair pek çok yaşanası güzelliği görememek ve kaçırmak...Ya da yaşanan yığınla drama, saçmalığa ve ilkelliğe seyirci kalmak, duyarsızca sadece bakıp geçmek ve gitmek...

“ BİRAZ RUHLARIMIZI DİNLENDİRMEMİZ GEREKLİ ”
“ RUHLARINIZI DİNLENDİRİN VE AKIP GİDEN ZAMANDAN ELİNİZİ AYAĞINIZI AZ BİŞEY OLSUN ÇEKİN.GÖRECEKSİNİZ O ÇEKİLME SONRASINDA ÇOK KUVVETLİ BİR BİÇİMDE GERİ GELECEKSİNİZ...TIPKI DALGA GİBİ... "

Balık Salatasız olmaz...

Çok severim salataları, özelliklede yeşil salatayı.. Yeşil salata yapmayı herkes bilir, en kolay hazırlanan yiyeceklerden biridir kuşkusuz; malzemeleri yıka, doğra, sosla ve karıştır. Bazılarıysa iyi yeşil salatanın nasıl yapıldığını bilir; hani şu en iyi restoranlarda yediğimiz, çıtır çıtır yaprakların tam gerekli miktarda sosla karıştırılıp hafif yemek sevimsizliğinin ziyafete çevrildiği salataları. Lezzetli salatalara imza atmak zor değildir, sadece itina gerektirir. Salatanızda kullanacağınız yaprakların tam olarak hangi çeşit ve renkte olduğunun bir önemi yoktur. Asıl olan en taze, en körpe ve gevrek olanı seçmektir. Ben salata yeşilliği alırken mevsim yeşilliklerinin arasında durur, en iyi gözükenini alırım. Bu yeşillikler, yediğimiz yemeği sindirmemize yardımcı oluyor. Yeşillikleri seçerken, daha az önce toplanmışçasına taze olanı seçin.

En tahammül edemediğim salata, yaprakları minik minik doğranmış olandır. Bir kere yapraklar öyle ince ince doğranınca kendi öz görüntülerini ve körpeliklerini kaybeder. Ama tabii ki tabağın kenarlarından fışkıracak ya da ağzınıza sığmayacak büyüklükte tutmaya da gerek yok.
Salata yaprakları kumlu toprakta yetiştiğinden iyice yıkanmadıklarında, tabağımızda kum tanecikleriyle karşılaşırız. Dolayısıyla çok ama çok iyi yıkamak şarttır. Musluğun altında yıkamak yeterli değil, soğuk su ve sirke ile dolu bir kaba yatırıp bekletmek gerekir.
Kurulamak da yıkamak kadar önemlidir. Yaprakların üzerinde kalacak en ufak fazladan su, sosunuzun tadını bozar ve sosun yapraklarla bütünleşmesini engeller. Salata kurutucunuz varsa çok hızlı çevirmemek şartıyla kullanabilirsiniz yoksa temiz bir havlunun üzerine yayın.
Ben sos olarak yağ ve limon suyunu tercih ediyorum. İyi karıştırmak çok önemli. Yaprakların teker teker sosla kaplandığından emin olana kadar karıştırmalısınız. Bu soslayıp karıştırma işlemini servis edeceğiniz kapta değil başka bir kapta yapmalısınız ki fazla sos bu kabın dibine aksın. İyice karıştırdıktan ve sosların yeterli olduğuna karar verdikten sonra normal kabına alın ve fazla bekletmeden servis edin.

Notum : Salataların üzerinde maydonozun kıvırcık şekilli olanlarını çok seviyorum. Aslında bu kıvırcık maydanozların hem tadını çok seviyorum hemde çok dekoratif duruyor. Diğerlerine göre de daha dayanıklı. İsmini bilmiyorum, bilen varsa öğrenmek isterim.

10 Ekim 2009 Cumartesi

Balık zamanı geldi...

MALZEMELER:
5 tane Mezgit,
5 tane sivri biber, kırmızı biber
5,6 tane iri doğranmış soğan,

2 domates
1 tane limon,
sıvı yağ, tuz,

maydanoz

YAPILIŞI :
Balıkları iyice temizleyip yıkayın ve kurulayın. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye sıralayın. Tuzlayın. Yanlarına soğan ve domates dilimleri koyup, üzerlerine fırça ile 4,5 kaşık sıvı yağ sürün. Sivri ve kırmızı biberleri de koyduktan sonra 250 derecelik fırında 30,45 dakika pişirin. Salata ve limon eşliğinde servis edin. Ben birde maydanozla süsledim.
Balığın faydası herkese : Haftada en az iki kez balık yiyorsanız, sağlığınızı koruyorsunuz demektir. Yapılan araştırmalar düzenli olarak balık yemenin fiziksel ve ruhsal sağlığımıza iyi geldiğini gösteriyor. Kalp hastalığını ve felci önler: Balıkların hepsi yararlıdır, fakat kalbi koruyan omega-3 yağı bakımından somon, ton, sardalya, ringa, alabalık, morina, uskumru, kefal ve barbunya balıkları daha zengindir. Kolesterol metabolizmasını ayarlar: Balıkta bol miktarda bulunan Omega-3, damar genişletici, agregasyon önleyici etkisi vardır. Bu özelliklerinden dolayı kalp ve damar hastalıklarına karşı korunma sağlar.Kemikler için yararlıdır: Ton, sardalya gibi konserve balıklar ve yumuşacık kılçıklarıyla beraber yenilebilecek küçük balıklar, süt ürünlerinin yanında beslenmenizde daha fazla kalsiyum bulundurmanın en iyi yoludur.Şeker hastaları için yararlıdır: Şeker hastaları, kalp hastalığı ve felç riskinden daha çok etkilendikleri için balık yemek onlar için yararlıdır.Astım tehlikesini azaltır: Bazı bulgulara göre, haftada birden fazla, özellikle de yağlı balıklardan yiyen çocuklarda astıma tutulma oranı, fazla balık yemeyen çocuklara göre daha azdır. Balık prostat kanserini önler: Omega - 3 yağlarının antikanserojen etkisi çeşitli araştırmalar sonucu ortaya konulmuştur. Bilim adamları Omega - 3 yağlarınca zengin bir diyetin tümör ve metastas oluşumunu azalttığını belirtiyorlar. Balık kırışıklara karşı etkilidir: Avustralya'da yayınlanan bir araştırma, beslenmenin cilt yaşlanmasıyla ilintili olduğunu ortaya koydu. Balık yiyen insanların cildinin daha az yaşlandığı, kırışık sorunuyla daha geç tanıştığı görüldü. Balık yemek mutluluk ve enerji kaynağıdır: Serotonin 'rahatlık, mutluluk' hisleriyle bağlantılı önemli bir sinir iletkeni. 11 ülkede yürütülen araştırmalar, depresyon oranıyla tüketilen balık miktarının ters orantılı olduğunu gösteriyor.Balık yiyen kadınların çocukları daha zeki olur: İngiltere'de yapılan bir araştırma hamileliklerinde balık yağı açısından zengin bir diyet uygulayan kadınların çocuklarının daha zeki, daha çevik olduklarını ortaya koydu.

Elmalı Bonbon Tatlısı

Tarif Emine Beder'e ait, orjinal tarif elmalı bonbon kurabiye ama benim tatlıya ihtiyacım vardı, şerbetini fazla tuttum elmalı bir tatlım oldu.

Malzemeler:
2 yumurta
250gr margarin
2 yemek kaşığı yoğurt
yarım su bardağı şeker
5 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
2 paket vanilya
hindistan cevizi

içi için:
5 elma
yarım su bardağı şeker
1 tatlı kaşığı tarçın
50gr ceviz veya fındık içi

dışı için:
2 su bardağı şeker
1,5 su bardağı su
1 tatlı kaşığı limon suyu
hindistan cevizi

Hazırlanması:
Bir kabın içine eritip ılıttığınız margarini, yoğurdu, yumurtaları ve şekeri alıp çırpma teliyle karıştırın. İçine elenmiş unu, kabartma tozunu, vanilyayı ekleyip özlü bir hamur yoğurun. Hamuru 10 dak. dinlendirin.

Bu arada elmaları soyup rendeleyerek şeker ilavesiyle elmalar suyunu bırakıp çekene dek pişirin. Sonra tarçın ve ceviz içini ekleyip karıştırın.
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. İşaret parmağınızla hamurun iç kısmını oyarak mümkün olduğunca inceltin. Hamurların boşluklarına soğuyan elmalı içi doldurup hamurun ağız kısmını büzerek kapatın. Yuvarlak şekildeki hamurları yağlanmış fırın kabına dizin ve ısıtılmış 190C fırında kurabiyelerin altı ve üstü pembeleşene kadar pişirin.
Bu arada dışı için şekeri ve suyu 5 dakika kaynatın. Limon suyunu ekleyip 1 dakika daha kaynatmaya devam edin ve sonra şerbeti iyice soğutun. Kurabiyeleri fırından alır almaz soğuk şerbetin içine bırakın. 5-10 dakika daha altüst ederek kurabiyelerin şerbeti emmesini sağlayın. Daha sonra kurabiyeleri şerbetten çıkararak hindistancevizi içinde yuvarlayarak servis tabağına alın.

Sultan lokumu

Malzemeler :
1 kg. süt,
1 paket (250 gr) margarin,
2 su bardağı şeker,
1 paket vanilya,
2 su bardağı + 2 yemek kaşığı un,
ceviz ve tarçın gerekiyor.
Yapılışı :
önce unla yağı kavurun.
şekeri ekleyip kavurmaya devam edin.
sütü azar azar ekleyin, çırparak pişirin.
oldukça yoğun bir muhallebi kıvamına gelip pişince ocaktan indirin.
hemen vanilyayı ekleyip 10 dk. çırpın.
buzdolabında en az 2-3 saat bekletin.
soğuyunca her birinden ceviz büyüklüğünde parçalar alın,
içine ceviz + tarçın karışımından koyup kapatın ve yuvarlayın.
lokumları hindistan cevizi serpilmiş tepsiye dizin.
her tarafının hindistan cevizine bulanmasını sağlayıp,
kürdan batırın.
servis edene kadar buzdolabında saklayın...
Notum : Görünüşü ve tadı çok güzel ve hafif bir tatlı oldu. Zaten ailecek sütlü tatlıları çok seviyoruz. Muhallebinin yapımı yalancı tavuk göğsü tarifime de benziyordu.. Ancak yuvarlama kısmı oldukça zahmetliydi.. Muhallebiyi uzun süre buzdolabında bekletmeme rağmen yinede yuvarlarken elime yapıştı. zaman zaman elimi ıslatıp zaman zamanda unlayıp zorda olsa yuvarlak şekli vermeyi başardım. Oldukçada fazla oluyor..
tarif http://www.portakalagaci.com/ adresinden.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Biber dolması

Olmazsa olmazım
Çocukluğumdan beri bayılırım biber dolmasına.. Okuldan dönüşümde eve girer girmez duyardım kokusunu.. Mutlu bi tebessüm yayılırdı yüzüme.. Biber dolması yapmasını hemen herkes bilir sanırım orjinal bir tarif vermediğimin farkındayım. Ama bukadar sevdiğim bir lezzeti de paylaşmadan edemedim..
MALZEMELER
Yarım kg. dolmalık biber
1 su bardağı pirinç
zeytinyağı
250 gr kıyma
Orta boy 2 soğan
1 tane domates
1 yemek kaşığı salça
Karabiber,nane, tuz
YAPILIŞI
Dolma biberleri temizlenir.Diğer malzemeler çiğ olarak karıştırlır ve biberlerin içine doldurulur.Tencereye dizilir.Biberlerin üzerine 1 dilim domates veya dolma biberin kapağı konur. Biberlerin yarısına kadar su eklenerek, üzerlerine zeytinyağı gezdirilir, kısık ateşte yarım saat kadar pişirilir
.

6 Ekim 2009 Salı

Halleyli Pasta



Kendi çapında Pasta...
MALZEMELER: Paket halley (10 adet)
1 Paket krem şanti
2 Su bardağı süt

YAPILIŞI:
Halley Bisküviler küçük küçük parçalanır. 1 Paket krem şanti 2 su bardağı sütle çırpılarak doğranmış bisküvilerin üzerine dökülür ve karıştırılır. Dikdörtgen borcam tepsiye alüminyum folyo döşenir ve üzerine bu karışım dökülür. Buzdolabında birkaç saat bekletilir. Ve servis yaparken üzerine çikolata sos ve hindistan cevizi dökülür.

Notum : Bu tatlıyı ilk kez denedim. Evde hiç açılmamış bir paket halleyi unutup marketten yeni bir paket alınca hemen nasıl değerlendirebilirim arayışına girdim ve bu tarifi buldum.. Soğuk güzel bir tatlı oldu . Ben borcama dökmek yerine biraz çukur bir cam tabağa streç film yayıp karışımı döktüm. pasta şeklinde oldu aynen.. Bizim evde çikolataların gofretlerin üzerine bile mum konup üflenmesi bir gelenek olduğundan bu pastanında üzerine mum konulmasa olmazdı..

5 Ekim 2009 Pazartesi

Küçük ince bir düşünce, kocaman bir mutluluk

Küçük mutluluklar değilmidir,
hayata anlam ve değer katan,

Bana göre küçük mutluluklar,
aniden hiç beklemediğin bir anda karşılaştığın bir dost
çalan telefon sesi
karşıda çok özlediğin bir ses
Fesleğen kokusu,
Radyoda sevdiğin şarkı
Anne yemeği,
Baba şefkati
Çocuk gülüşü
Sevgiliden tatlı bir söz
Yeni yıkanmış mis gibi çarşaflarda yatmak,
Sıcak kurabiye, yanında çay,
sonunu merak ettiğin kitabı bitirmek
Yağmurun sesi
Hoş sohpet yanında bol şekerli bir kahve..

…..

Pazar günü ise, benim için mutluluk; yataktan çıkmak istemeyen keyifsiz bir anne için minik eller ve babayla hazırlanmış sürpriz bir kahvaltı masası idi.

İncitmeyecek Kadar Uzak, Üşümeyecek Kadar Yakın Olmak...


Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.

Tartışa tartışa, nihayet geceolunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin yakınlıklarından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerekdonmaktan kurtulacaklarmış .

İlk deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.

Ama başka bir problem çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla , soguk havadan korunacak kadar yakın , bir birlerini incitmeyecek kadar da uzak olan , mesafeyı bulmayı öğrenmişler.

Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.Bazen faydalı, bazen de zararlı
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz hayatımıza
Ne var ki, paylaşma ancak yakınlaşmakla mümkün.

Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı , öğrenenlerden olabilmek dileğiyle
..

2 Ekim 2009 Cuma

Kıymalı Soslu Makarna..


Malzemeler:
1 paket makarna

2 adet domates
3-4 adet yeşil biber
100 gr kıyma,
karabiber, kekik
1 yemek kaşığı salça



Hazırlanışı
Makarnayı haşladıktan sonra suyunu süzün, tencereye sıvı yağ ekleyerek makarnayı haşlayın. Ayrı bir tavada küçük küçük kesilmiş biberleri, ardından kıymayı kavurun. Kıymanın pişmesine yakın yine küçük parçalara ayrılmış domatesleri, 1 yemek kaşığı salçayı ve isteğe göre baharatlarını ekleyerek pişirin. Hazırlanan sosu makarnanın üzerine dökün.

Notum : Bizim evde ençok pişirilen yemeklerin başında geliyor makarna ve pilav.. Hem çabuk yapılması, hem doyurucu ve lezzetli olması nedeniyle. Makarna'yı sevmeyen yoktur sanırım. Benim işten sonra yemek hazırlamak için zamanım kısıtlı olduğundan genellikle makarna sosum, yoğurt veya ketçaptır.. Ama arada özel soslarla pişirilince tadı bir başka oluyor tabi..

Makarna yapımı için, buğday irmik haline getirilir, suyla karıştırılır ve şekil verilir. Makarna yapımında kullanılan Durum buğdayı, ekmeklik buğdaydan çok farklıdır. Protein ve B vitamini oranı daha yüksektir. Makarna kompleks karbonhidrat grubundan olduğu için metabolizmada çabucak parçalanarak hızlı bir şekilde enerjiye dönüşür. Makarnanın kolayca hazmedilen bir besin olmasının da nedeni budur.

Türkiye İtalya’dan sonra dünyanın en çok makarna ihraç eden ülkesidir. Ancak buna rağmen tüketim yetersiz düzeydedir. Tüketimdeki düşüklükten dolayı üretim de artış gösterememektedir. İtalyada kişi başına yıllık 27-30, Yunanistan’da 8.5-9.5, Mısır’da 6.5-7.5, Portekiz’de 7-8 kilo olan tüketim,Türkiye'de 12-13 kilo seviyesinde seyretmektedir. Tüketimin düşük olmasının sebeplerinden biri, Türk kültüründe makarnanın ana değil tamamlayıcı yemek olmasından kaynaklanmaktadır.